Sevgili okurlarım; Daha önceki yazılarımda doğa ile ilgili duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım. Şimdiye kadar ki niyetim bu çizgide olacaktı. Fakat bugün telefonuma gelen birkaç bildirim benim ayaklarımı doğaya değil semt pazarına götürdü. Şu an sorguluyor olabilirsiniz. Ne diyor bu adam diye. Fakat acı gerçek şudur ki; yaşanacak gün kalmamış denir ya hani.. İşte bu söz bu durum için geçerli olsa gerek.
***
Çok eskiden hatırlarım, semt pazarlarının tadı bir başka olurdu. Özellikle küçükken annem elimden tutup “Hadi oğlum pazara gidiyoruz” dediğinde benim yüzümde oluşan tebessümü anlatmaya kelimeler yetmez. Ondandır ki insan eskiye bir başka özlem duyuyor. Semt pazarları diyordum. Hani şu sebze ve meyvenin taze taze ve en ucuzdan sağıldığı yerler. Ya da eskiden en ucuza satıldığı yerler. Kararı siz verin…
İnsanların yaşam tarzları, duygu ve düşünceleri zamanla değişiyor. Sanırım bende de semt pazarı algısı değişti. Yazımın başında telefonuma arka arkaya bildirimlerin geldiğini ve ayaklarımın beni pazara götürdüğünü söylemiştim. Bugün kurulacak olan Cumartesi pazarında fiyatların yüksek olduğunu ve benden haber yapmamı isteyen birkaç kişi oldu. Özellikle patlıcan fiyatı için acımasız olduğu söyleniyordu. Pazar girdiğimde fiyatlara bakarak ilerledim. Fakat benim gözlerim patlıcan tezgâhını arıyordu özellikle. Epeyce yürüdüm, bir yandan da defterime fiyatların notunu alıyordum. Uzun bir süreden sonra pazarın sonu bitiyordu neredeyse ama ben henüz patlıcan tezgahına rastlayamadım. Bir tane biber satıcısı gözüme çarptı. Tezgâhındaki fiyat etiketinde “Tatlı köy biberi 15 TL” yazıyordu. Pahalı olduğunu söylemedim onun anlatmasını istedim. Bana şu sözleri söyledi. “bir kilo biberi 15 lira yapan hayat bizlere ne yapmaz!” Hafif bir tebessüm ettim ve bir şey söylemedim. Konuyu değiştirerek ona patlıcan tezgahının yerini sordum. Bana bir yer tarif etti ve oraya doğru ilerledim.
Gel gelelim şu patlıcan tezgahına.. Bir gazeteci olarak gündemden elbette ki haberim vardı. Fakat buraya gelene kadar bunun birazının abartı olduğunu düşünmüştüm. Ama değilmiş. Hatta daha da kötüsü pazardaki tek patlıcan tezgahı imiş. Patlıcanlar oldukça küçüklerdi. İşte şimdi can alıcı noktasını söylüyorum. Kilosu tam 20 liraydı. Evet yanlış duymadınız 1 kilo patlıcan 20 lira. Ya manava gidip 30-35 lira vereceksiniz yada pazardaki tek bir tezgahtan küçük patlıcanlara 20 lira vereceksiniz. Birkaç kişinin patlıcanları eline alıp “Buna bu parayı vermem” dediğini duydum. O an neye uğradığımı şaşıracak tezgâh sahibine “Başka patlıcan satıcısı yok mu?” diye sordum ve “Hayır, sanırım tekim” cevabını aldım.
Derin bir üzüntü kapladı içimi. Toplasan sadece 8-10 kilo olan bu sebze, pazarın en ortasında yerini almış fakat satıcısını bulamıyordu. Satıcıya mı üzüleyim yoksa alıcıya mı bilemedim. Biber desen aynı domates, salatalık, kabak hatta soğan ve patates dahi…
En ucuz meyve ve sebzenin bulunduğu yerler miydi? Semt pazarları. Bunu sanırım biraz daha sorgulamalıydım diye geçirdim içimden. Nasıl bir zamana geldik. Her şey neden bu kadar abartı fiyatlıydı. Ya yemeyip içmeyip halden düşecek bu millet ya da elindekini avucundakini midesine dökecek. Beni yadırgamayın ama gerçekten yaşanacak gün kalmamış… Asgari ücrete zam yaptılar ama arka planı düşünen yok!
Makas gittikçe açılıyor.. Türkiye ekonomisi ve halkın refah seviyesi arasında uçurumun inanılmaz boyutlara ulaştığını görüyoruz. Allah, üreticinin de tüketicinin de yardımcısı olsun. Vesselam…
Her şeyin bir zamanı var gün gelir devran döner