Nereden başlayım nerede bitireyim bilmiyorum. Kelimeler kifayetsiz, cümlelerim muktedir değil seni sana anlatmaya. Ne yaptın bana ey adalet böyle. Hangi çekiçle, hangi sevda örsünde dövdün beni. Hangi ateşte yaktın da, erittin sevda potasında. Ben o utangaç çocuğum. Şimdi sevmekten utanmıyorum. Sevmekten korkmuyorum. Toprağımı seviyorum. Bayrağımı seviyorum. Evladımı seviyorum. Yârimi seviyorum. Günü seviyorum, güneşi seviyorum. Ruhumu aydınlatan ateşi seviyorum. Dağ köylerinin ürkek çocuklarını, turna kuşlarından tut ta. Seviyorum uğrunda ölebilmeyi. Bedenimdeki kurşunu hatta…
Sen olmasaydın ayakta durur muydu toplum, insanlara gerçek huzur ve güven sağlanılabilir miydi? Ki senin ayak izinin olmadığı ve kalp sesinin duyulmadığı bir toplumun kıyam etmesi mümkün olabilir miydi ey adalet? Yokluğunun hüküm sürdüğü coğrafyalarda diz boyudur zulüm ve diz boyudur haksızlık, hak tanımazlık. O yüzden annelerin gözleri hep ıslak olur senin uğramadığın iklimlerde. Bir çocuk korkar durur aldığı nefesten. Su bulanıktır adalet, mevsimlerden zemheridir. Bahar hicap eder yüzünü göstermeye.
Ben seni gökte ve yerde, ciltlenmiş kitaplarda aramadım ki. Ben seni önce kendimde aradım ey adalet, önce kendi benliğimde başlamanı, yüreğimin dal uçlarında çiçeğe durmanı istedim. Zira hiçbir erdem, senin kadar büyük ve kutsal değildir âdemin nazarında. O yüzden sarasın istedim beni, çepeçevre kuşatasın istedim. En kılcallarıma, yüreğimin en derununa kadar inesin istedim. Bütün kalelerimi sen zapt edesin. Sen ilhak eyleyesin beni. Sen fethedesin. Ey adalet, sen kalbimin üstüne vurulacak Fatihçe bir tuğrasın. Sen vur mührünü ey adalet bana, vur ki asaletin, vur ki bahar bana da uğrasın.
Beni dizlerinin üzerine oturtan kır saçlı bir baba tanırım. Adımla beraber seni de öğretmişti bana ey adalet. Bana kendimden ve ailemden başka komşularıma, yakın çevreme ve insanlığın cümlesine de karşı haksızlıklardan uzak, doğru ve adil olmamı öğütleyen bir baba tanırım. Bir kılıç keskinliğindeydi işaret parmağı. O işaret parmağını her sallayışında kör nefsimin katmanlarında derin yarıklar oluşurdu. Ben seni babamın işaret parmağında tanıdım ey adalet. Onunla ve seninle öğrendim bilmediklerimi, hayatımda eksik kalanları. Sana sarıldıkça sıyrıldım karanlıklardan. Billur avizeli ışığı oldun yüreğimin.
Ben babamın işaret parmağında tanıdım seni. Mesleğini ve işini dürüst olarak yap oğul diyorken işaret parmağını bir kılıç gibi sallıyordu. Ölçü ve tartıda hile yapmak kendine zulümdür, insana zulümdür oğul diyordu. İşi ehline ver, verilen işi yap oğul, milli serveti ziyan etme, çalışanın hakkını çalışandan esirgeme diyordu. Ki çivit mavisi olsun geceler, adaletle ile yıkansın ve adalet nuru ile pasından arınsın yürekler diyordu. Senden nasip almayan herkesin yakasına yapışmamı istiyordu babam. O yüzden bende hükmün bakidir ey adalet, Âlem-i Ervah’tan bu yana beni beklediğini bilirim. Bilirim ki sen ayakta kaldıkça ve diri tutulduğun müddetçe toplumsal huzur da diri tutulacak ve ayakta kalacaktı. Senin olmadığın demde nedense kuvvetli olan haklıydı hep ve hak ayaklar altındaydı. O yüzden bırakma insanlığı adalet. Ki kâinatın düzeni seninle ayakta kalsın¸ mülkün temeli sensin bilirsin ve senin olmadığın yerde zulüm hâkimdir hep. Bırakma insanlığın yakasını ki yakın olsun bütün uzaklar. Bırakma yakamızı, ruhumuza hükümdar, huzur coğrafyamıza mihmandar ol ey adalet. Bizi mahcup ve mahzun bırakma yokluğunla…
Ey adalet gönül kandillerim yandı seninle, seni tanıdığım demde bütün ömrümün haritası ve ruhumun damarları yol yol çizildi sana doğru. Bütün yollarımı sana çevirdim ben. Bütün çıkmaz sokaklarımın sonu seninle huzura açıldı birer. Bütün muştuları senden saydım. Zulüm¸ gadr ve insafsızlığı dara çektim senin şahitliğinde. Benim kitabımda sen değişmez bir ölçü olageldin hep. Ey adalet, senin gölgende yer vermedim istek ve heveslere. Senin gölgende akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlamam olmadı hiçbir zaman¸ zengin-fakir ayırımı gözetmedim¸ kuvvetli ve zayıf farkını nazara almadım hiçbir zaman. Sen kimsenin başkalarının gelişigüzel isteklerine ve telkinlerine teslim olmadın. Sen etkilenmeyişinle etkilersin beni ancak. İstikrar sahibisin adalet, hakkaniyet ve nizam yasasına itaatle gerçekleşen kalb-i denge ve ahlâkî kemal ehlisin. Keramet sahibisin adalet. Ve dünya yüzündeki en büyük mucizelerden birisisin. Hidayete açılan kapı, kâinatın ahengisin, diri tutansın ve dirisin. Bütün mihenkler ayaktadır seninle. Zulme uğrayanın kurumuş dudaklarına serin bir katre değer varlığınla. Cemre düşer gönüllere ve bahar muştusu salınır zemheri imparatorluklarına. Seninle elleri kırılır ve dişleri sökülür zulmün, cümle haksızlıkların. Sen gölgeni üzerimizden ve gönlümüzden eksik eyleme ey adalet. Ki canlara kıyılmasın, yetimlerin hakkına el uzatılmasın, hainlerden yana taraf olunmasın. Sen gölgeni üzerimizden ve gönlümüzden eksik eyleme ey adalet. Ki bireysel ve toplumsal ilişkilerde dengeli olunsun; her şey yerli yerine konulsun, vicdan taşısın âdem, insafın safında kalsın, haklıya hakkı, suçluya cezası verilsin. Sen Yusuf yüzlüsün adalet. Yusuf gibi düştüğümüz kör kuyulardan çıkarmasını bilirsin bizi. Ve sen Züleyha’dan da güzelsin. Nuh’un insanlığı selamete götüren gemisinin aziz yolcusu sensin. Ruhumun bütün nefsanî olgularının en uzağına al beni adalet. En uzağına. Sensiz düşer insanoğlu nefis batağına e cümle haksızlıkların tuzağına.
Kandillerin fitili yavaşça tutuşur ey adalet. Yavaşça şekil alır alev, fitilin ucunda. Önce ürkek bir alev olur, titremesi düşer duvarlara. Ardından koyu bir zifiri karanlık diz çökmeye başlar kandil alevinin karşısında. Yavaş yavaş aydınlanır ortam. Gece güne döner, insan gideceği yöne. Yavaş yavaş ışıtır kandiller. Bir yüz belirir karanlığın içerisinde. Yüzüme iyi bak, gözlerime iyi bak adalet beni çok iyi tanıyorsun. Aydınlığa merhemim, karanlığa marazım ben.
Ben yüreğini cennetin dal uçlarına asanlardan. Yazılmamış en güzel şiirin şairi benim. Ben kahramanlık türkülerinin muhatabıyım. Ben bir ulu destan kitabesi, yarım kalmamış bir aşk hikâyesiyim. Olduğum kadarım ben, olmam gerektiği gibiyim seninle. Ne çoğum ne de azım ben..
Yıllardır yüreğime kök salan ve benimle büyüyen düşlerim vardı benim. Hak arayışının, haksızlığa karşı başkaldırının izdüşümü olan adalet insanı olmaya teveccüh ediyordum nicedir. Yeryüzünde hakkı elinden alınan hiçbir insan kalmayıncaya kadar, bütün ihlaller son bulana dek nefesimi yüreğimi aklımı fikrimi sarf etmek istiyordum. Ben hayatı terazide tutmak istiyorum. O terazi dengede kaldığı sürece dünya yüzünde hiçbir ihlal hiçbir zülüm vuku bulmayacaktı. Kendimle kavlim vardı benim. Yapılabilecek olduğumu değil yapılabilecek olanın en iyisini yapacaktım. Ben hak için haklı için insan için ve hukuk için gerekirse kendi hayatımı yaşamaktan feragat ediyordum. Kendimle kavlim vardı benim. Hukukun bel kemiği olmak adına, Atatürk ilke ve devrimlerinin sonsuza dek bekçisi olmak adına, insan haklarının, demokrasinin savunucu olmak adına. Mağdur ve mahzun insanların elinden tutmak adına, adaletin güvencesi olmak için hem de. Güneş olmak istiyorum insanların karanlıkta kaldığı bir demde. Şimdi kanlı bir cübbem, bir kırık kalem kaldı masamda. Bir yüz belirir barut kokusunun ve dumanının içerisinde. Tanırsın sen gönlümde yatanı. Yüzüme iyi bak, gözlerime iyi bak ey adalet beni sevdamdan tanı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Şehit Mehmet Selim Kiraz’ım ben
İbrahim ŞAŞMA
Bu kadar güzel anlatılır ancak adalet ve adamı rahmetli dostum selim kirazı. Mekânı cennet olsun.