Söz verdiği gibi buluşacakları yere geldi Mahur. O sırada Erdal bankta oturmuş martıların denize dalıp küçük balıkları avlayışlarını seyrediyordu. Vapurda yolcuların büyük şefkatle simit attıkları martılar balıkları henüz daha yavruyken söküp alıyordu denizin bağrından.
“Doğanın döngüsü bu!” diyesi geliyor insanın. Ekolojik sistemde birbirine eklemli yaşıyor canlılar. Her yaşam bir başka yaşamın varlığına bağlı halde. Birinin yok oluşu diğerinin varoluşunu sürdürme sebebi.
Çok doğru; fakat şunu bir türlü anlamlandıramıyorum: Martılara elindeki simitten parçalar atan insanlar nasıl oluyor da… Neyse o konulara girmeyeceğim. Toplumu eleştirmeyecek, politik hiciv yapmayacağım.
Erdal’ın dalgın bakışları arasında yanına oturuverdi. Mahur’un geldiğini anladı; ama denize dönük bakışlarını ona çevirmeden direk konuya girdi:
Erdal: Mahur!
Mahur: Efendim!
Erdal: Nasıl oldu da başarabildin?
Mahur: Neyi?
Erdal: “Sana karşı artık bir şey hissetmiyorum!” dedin ya… Nasıl yapabildin. Bana da öğretir misin?
Mahur: İnsan isterse her şeyi başarabilir!
Erdal: İnsanın elinde mi bu?
Mahur: Erdal! Tamam artık… Uzatmayalım lütfen!
Erdal: “Ne olursa olsun sana karşı hep bir şeyler hissedeceğim!” demiştin. “Kavuşamazsak sen benim imkânsızım olarak kalacaksın!” diye söylemiştin.
Mahur: Unut o dediklerimi!
Erdal: (Dönüp gözlerinin içine baktı) Unutmam mümkün mü sence? O sözler benim hayata tutunmamı sağlıyor. Unutabilir miyim?
Mahur: Unutabilirsin! Unutamazsan da zihninin bodrum katına atar üzerini örtersin!
Erdal: Sevmek en çok sana yakışıyor; ama sen sevmiyorsun… Öyle mi?
Mahur: Offff! Gidiyorum ben!
Erdal: Gitme! Gitme! Lütfen! Bana son kez dürüst davran… Öyle git. Gözlerimin içine bakarak “Ben artık seni sevmiyorum!” der misin? Diyebilir misin?
Mahur: (Gözlerini ondan kaçırırcasına karşılık verdi) Beni bir daha arama… Hayatımda biri var. Kaç kere söyleyeceğim. Artık başka bir eli tutuyor, başka birine şarkılar söylüyorum. Arama beni… Çok kötü olur!
Erdal: Numaramı engelle!
Mahur: Engellemeyeceğim!
Erdal: Engelle!
Mahur: Arama!
Erdal: Nasıl?
Mahur: Numaramı sil!
Erdal: Telefondan silince ezberimden de silinecek mi?
Mahur: Arama beni!
Erdal: Nefes almakta çok güçlük çektiğim anlarda aramak isteyeceğim…
Mahur: (Sesini yükselterek) Arama! Aramaaa! Offf… Arama be adam! Daha nasıl söyleyeyim… Arama beni ya!
Erdal: (Aynı yükseklikte ses tonuyla) Bana bensiz olmayı nasıl başardığını öğret. Sensiz olmayı öğreneyim. Aramayacağım. Söz…
Erdal’ın son sözüyle eş zamanlı biçimde dudaklarına yapıştı. Dudak dudağa geçen birkaç saniyenin ardından kalkıp uzaklaşacakken kollarından tuttu adam.
Erdal: Eğer seni benden daha çok seviyorsa evlen onunla… Sesinle iyileşiyorsa… Ne dediğinin önemi yok. Ağzından çıkan sözcüklerden bağımsız, sesin kulaklarından içeri girdiğinde huzur buluyorsa evlen… Her halinle… Küsmelerinle, kızmalarınla, sebepsiz tafralarınla seviyorsa evlen onunla…
Titreyen dudaklarından çıkmayı bekleyen sözcüklere müsaade etmedi. Yutkundu. Arkasını dönüp gitmeye koyulacakken seslendi Erdal:
Erdal: Mahur!
Dönüp baktı…
Erdal: Gitme!
Hiçbir şey demeden uzaklaştı oradan.
Belli ki Mahur sevmeyle sevmeme arasında gidip gelen duygunun eşliğinde tüketecekti zamanı. Yüreğinin en hassas yerinde yanan alevi başka birinin nefesiyle söndürmeye çalışacaktı…
O duygunun ılık akıntısına bıraktığında kendini hayatının geri kalan kısmını eksik yaşadığını hissetmiş olacak ki böyle bir karar almıştı. Adına aşk denen hissiyatın sardığı kalbinde başka şeylere yer kalmadığını anlamış ve olur da bir gün Erdal’ı kaybederse o gün yaşayacağı acıyla mücadele etmesini sağlayacak hiçbir şeyinin olmama olasılığı bu karara itmişti onu. Bütün bedenini esareti altına alan ve ona âşık olduğu insan dışında her şeyi unutturan duygudan çok ürkmüştü.
Son buluştukları günün gecesinde uykuya dalmaya ramak kala Erdal, Mahur’a “Ben mi sigara mı?” sözüyle şakayla karışık sigarayı bırakmasını telkin ettiği gün, kendisine söylediği “Bu kıyaslama çok yersiz; çünkü sigarayı bıraktığımda kendimde olacağım, ama seni bıraktığımda kendimde olmayacağım!” cümlesi zihninde yankılandı durdu… Bir süre sonra uykuya daldı… Mahur ise o esnada terasta insanın içini üşüten rüzgârına gecenin, ağzındaki sigaranın dumanıyla eşlik ediyordu.