Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Yeni Medya bölümü öğrencisi Hilal Yıldız, üniversiteye ziyarette bulunan Ortadoğu ve Strateji uzmanlarından Yusuf Alabarda ile röportaj gerçekleştirdi.
Hilal Yıldız sordu Yusuf Alabarda cevapladı:
Hilal Yıldız: Bu vatan için savaşlar verdik, yokluktan bu güne geldik. Bizim birde Mavi Vatanımız var. Mavi Vatan nedir? Bizim için anlam ve önemi nedir? KMÜ öğrencilerine neler söylersiniz?
Yusuf Alabarda: Mavi vatan kavramı yeni bir kavram değildir. Neredeyiz Karamandayız yani Piri Reis’in doğduğu topraklardayız. Mavi vatan kavramı o zaman da vardı. Bu kavram yeni medyayla daha da kişiye ulaşma şansı buldu. Mavi vatan kavramı şudur; bu ülkenin bir kara ülkesi var üzerinde yaşadığımız toprak parçası. Bir de onun üzerinde hava ülkesi var. Bir de karasuları dediğimiz bir bölge var ki o ülkenin tamamen hükümran olduğu bölgedir. Bu karasularının dışında da aynı zamanda kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge dediğimiz bölgeler var. Bu münhasır ekonomik bölgeler kıta sahanlığı gibi kavramlarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iktisadi anlamda, ticari anlamda kendisi için fayda gördüğü stratejik bölgelerin ismine Mavi Vatan diyoruz. Bu kavram bizim Doğu Akdeniz sınırımızdan Lübnan-Suriye hattından başlar, Artvin sınırına kadar devam eden bölge çepeçevre Anadolu’nun etrafında Akdeniz, Ege Denizi, Marmara ve Karadeniz ile birlikte bir Mavi Vatan coğrafyası oluşturuyor. İşte Türkiye yaklaşık 5-6 yıldan itibaren de ülkesinin haritasını çizerken sadece kara ile belirlenen bölgelerini değil, aynı zamanda da Mavi Vatan coğrafyasında haritalara koyuyor. Mavi Vatan çok önemli. Özellikle Devlet-i Ali Osmani’nin yaptığı gibi, Piri Reis’i Konya’nın Karamanı’ndan alıp nasıl denizlere sultan yaptıysa, bilim insanı yaptıysa bizimde en önemli üzerimize düşen görevlerden bir tanesi de Konya’dan, Karaman’dan, Çankırı’dan, Çorum’dan, Yozgat’tan, Erzincan’dan bu ülkenin evlatlarını alıp büsbütün Mavi Vatan coğrafyasına çekmesi gerekiyor.
H.Y.:Sanal alemde bir siber vatanımız var mı? Günden güne dijitalleşen dünyada sanal varlıklarımızı korumada ve ilerlemede biz yeni medya öğrencilerinin görev ve sorumlulukları neler olmalı?
Y.A.: Siber vatan kavramıyla ilgili aynı şeyleri söylemek mümkün değil ama siber güvenlik gelmiş olduğumuz noktada dünyada ki en önemli güvenlik parametrelerinden biri haline geldi. Neden? En basitinden elinizdeki telefonla şu an için bütün dünyaya yayın yapabilecek platformları kullanabiliyorsunuz. Burada çektiğiniz videoyu bir servis sağlayıcıya yüklediğinizde sizi dünyanın herhangi bir noktasındaki insanların görmesi bir tıka bakıyor. Bunun dışında elinizdeki telefon kırıldığı andan itibaren siz ne banka işlemlerinizi yapabilirsiniz, ne uçak biletinizi alabilirsiniz, ne de tanıdıklarınız ile bir mesajlaşma imkânınız oluyor gibi birçok husus var. Bu ne demek, artık bundan sonra her şey elektronik anlamda sinyal üzerinden yürüyor. Bu kadar yoğunlaşmış böyle bir dünyada bunun güvenliğinin olmaması sadece kapı da iki tane güvenlik görevlisinin sağladığı bir güvenlikle artık iktiba etme imkânımız kalmadı. Dolayısıyla siber güvenlik önümüzdeki dönem içerisinde iliklerimize kadar hissedeceğimiz en önemli güvenlik hususlarından birisi haline gelecek.
H.Y.:Ortadoğu’da ki vekalet ve vesayet savaşlarının kamuoyuna etkin ve doğru anlatılmasında medyanın eksikleri nelerdir? Medya olarak neleri gözden kaçırıyoruz?
Y.A.: Türkiye’nin gündemini dünyanın gündemiyle hemhal edip ikisini bir arada değerlendirme noktasında eksiklerimiz var. Türkiye’nin içerisindeki kısır bir gündem konusu dünya da hiçbir şekilde gündem olmazken, Türkiye’ye ait gündem olmuş hususlarda ısrarlı bir şekilde bu kayıkçı kavgalarına kurban ediliyor. ‘Yeni medya’ya düşen görev ise, sizin yapmış olduğunuz bir haberin milyon dolarlık bütçesi olan haber kanallarından daha çok rağbet görmesinin kapısını yeri geldiğinde aralayabilmesidir. Bu da nedir, haber değeri olan hususları eğer siz alıp, işleyip, alıcısı olan vatandaşa sunabiliyorsanız bu yeni medya anlamında milyon dolarlık bütçesi olan medya kanallarından daha çok fazla işlev görebilir. Dolayısıyla ben eksikliği burada görüyorum. Medya öğrencilerine de tavsiyem sadece okulu bitirdikten sonra şu alan bu alandan ziyade, acaba haber niteliği olan neleri yeni medya konseptiyle hazırlayıp toplumla buluşturabiliriz, içerik üretebiliriz noktasına kafa yormaları, bunun içinde en öncelikli olarak bilgi dağarcığını çok geliştirmelerini öneriyorum.
H.Y.: İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Türkiye NATO’nun üst karakolu gibi oldu. NATO bizi savunacağı yerde adeta hep biz NATO’yu savunmuş olduk. Bundan sonra Türk Dünyası ile ilişkilerimizi dostluk ve kardeşliğin ötesinde ortaklığa doğru mu götürüyoruz? Gündeme bakınca gidişat öyle gibi görünüyor, mutlu oluyoruz.
Y.A.:NATO’nun İkinci Dünya Savaşı’ndan savaşından sonra Türkiye ile olan ilişkilerinde birçok problem oldu. Birçok problem olsa bile ikinci dünya savaşının o iki kutuplu dünyasında Türkiye’nin NATO ile olan ilişkileri aslında çok eleştiri konusu olmaması gerekir. Neden, çünkü Sovyetler Birliği’nin sizden Kars’ı, Ardahan’ı, Boğazları istediği bir dönemde NATO’nun güvenlik şemsiyesi içerisinde bir şekilde Sovyetlerin o yayılmacı siyasetine karşı korunmuş bulunduk. Fakat geldiğimiz nokta da NATO ile olan ilişkilerimiz herkesin malumu.
Türk dünyasıyla olan ilişkilerimize geldiğimizde, Türk dünyası anlamında bir araya gelişlerin NATO’da ki gibi bir ittifaka dönüşmesi için öncelikli olarak kurumsallaşmalıyız. Bugün Avrupa Birliği ve NATO ile olan ilişkilerimize baktığımızda birçok kurum ve kuruluşu görüyorsunuz. Avrupa Bankası, Avrupa Birliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kalkınma Bankası, Eurozone Bölgesi, Schengen Bölgesi, NATO’nun siyasi komitesi, askeri komitesi birçok bürokrasi birçok da organizasyon, kurum ve kuruluş. Şimdi Türk dünyası ile gelinen noktada başarılı bir noktaya olayı getirmek istiyorsanız, hamasetten sıyrılıp Türk dünyasıyla ilgili hususları film, sinema, sanat, askeri güvenlik, ekonomi, iktisadi, sosyal birçok alanda kurumsal yapılara kavuşturmamız gerekiyor. Bunu başarıp bu kurumsal yapıyı hayata geçirebilirsek gerisinin daha kolay geleceğini düşünüyorum.
H.Y.:Ülkenin siha, drone gibi insansız silahlara önem vermesi, Fransa gibi rakip ülkeleri hem endişelendiriyor, hem de büyülüyorken, içeri de bazıları gereksiz yatırım olarak görüyor. Siz ne söylersiniz?
Y.A.:Türkiye’nin sahip olduğu savunma sanayi teknolojisini gereksiz olarak nitelemek bu toprakların değerleriyle hemhal olmamış insanların ağzına yakışır. Çünkü bugün geldiğimiz nokta en başta evlatlarımızın Aktütün karakolunda, Dağlıca karakolunda, Tendürek Dağı’nda, Gara’da, Hakurk’ta, Avaşin’de, Basyan’da şehit olmalarının, terör örgütleri tarafından katledilmelerinin önüne geçildi. Dolayısıyla buralara yapılmış olan yatırımların gereksiz olduğunu söylemek şehit haberlerinin gelmesini, bu ülkenin terörle sınav vermesini ve titrek, birileri tarafından istediği gibi manipüle edilebilen bir ülke olarak gözlerindeki konumunu devam ettirmesini arzulamalarından kaynaklanıyor ama biz bu ülkeye vatan sevgisi imandandır gözüyle bakan insanlar açısından elbette bunun incir çekirdeğini dolduracak kadar değeri yok diye düşünüyorum.
H.Y.:Son olarak Sırbistan Bosna üzerinde bir takım baskı oluşturuyor, gerilimleri tetikliyor. Durduk yere neden böyle bir durum çıktı, amaçları neler olabilir, ne öngörürsünüz?
Y.A.:Öncelikle Sırbistan değil RepublicSerbska dedikleri Bosna’nın içindeki ayrı bir devletin içerisindeki özerk yönetim. Sırbistan ayrı bir ülke. Birde RepublicSerbska dedikleri ayrı bir bölge var. Bunlar birleştiğinde Bosna-Hersek Devleti’ni oluşturuyor, Sırbistan Devletinin dışında. Bu Bosna’yı oluşturan RepublicSerbska dedikleri bölüm ayrılıkçı bir takım faaliyetlerin içerisine girme noktasında yeni yeni bir şeyler yapıyor, kıpırdanıyor. Ama Türkiye’nin 90’lı yıllardaki gibi Bosna-Hersek’i yalnız bırakmayacağını Dağlık Karabağ’dan, Libya’dan, Suriye’den, Irak’tan, Kıbrıs’tan biliyoruz. Velhasılıkelam bugün geldiğimiz noktada Türkiye kendi etki alanı dediğimiz hinterlandındaki milletlerle, topluluklarla olan ilişkisi ortada. Dolayısıyla RepublicSerbska dediğimiz bu Bosna’nın içindeki bu parçanın ortaya koymuş olduğu ayrılıkçı söylem en son Sayın Cumhurbaşkanının bu devletin içerisindeki parçanın başındaki Dodik ile yapmış olduğu görüşme de tekrardan ele alındı ve Dodik’in orada vermiş olduğu beyanatlarda Recep Tayyip Erdoğan’a söz verdim. Bosna’nın içindeki bu Serbska denilen parçanın asla silahlanma yoluna gitmeyeceğine dair bir takım açıklamalar yaptı. Önümüzdeki süreci hep birlikte bekleyip göreceğiz.
H.Y.: Bizimle bu eğitici ve keyifli röportajı için çok teşekkür ediyoruz.
Hilal Yıldız sordu Yusuf Alabarda cevapladı:
Hilal Yıldız: Bu vatan için savaşlar verdik, yokluktan bu güne geldik. Bizim birde Mavi Vatanımız var. Mavi Vatan nedir? Bizim için anlam ve önemi nedir? KMÜ öğrencilerine neler söylersiniz?
Yusuf Alabarda: Mavi vatan kavramı yeni bir kavram değildir. Neredeyiz Karamandayız yani Piri Reis’in doğduğu topraklardayız. Mavi vatan kavramı o zaman da vardı. Bu kavram yeni medyayla daha da kişiye ulaşma şansı buldu. Mavi vatan kavramı şudur; bu ülkenin bir kara ülkesi var üzerinde yaşadığımız toprak parçası. Bir de onun üzerinde hava ülkesi var. Bir de karasuları dediğimiz bir bölge var ki o ülkenin tamamen hükümran olduğu bölgedir. Bu karasularının dışında da aynı zamanda kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge dediğimiz bölgeler var. Bu münhasır ekonomik bölgeler kıta sahanlığı gibi kavramlarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iktisadi anlamda, ticari anlamda kendisi için fayda gördüğü stratejik bölgelerin ismine Mavi Vatan diyoruz. Bu kavram bizim Doğu Akdeniz sınırımızdan Lübnan-Suriye hattından başlar, Artvin sınırına kadar devam eden bölge çepeçevre Anadolu’nun etrafında Akdeniz, Ege Denizi, Marmara ve Karadeniz ile birlikte bir Mavi Vatan coğrafyası oluşturuyor. İşte Türkiye yaklaşık 5-6 yıldan itibaren de ülkesinin haritasını çizerken sadece kara ile belirlenen bölgelerini değil, aynı zamanda da Mavi Vatan coğrafyasında haritalara koyuyor. Mavi Vatan çok önemli. Özellikle Devlet-i Ali Osmani’nin yaptığı gibi, Piri Reis’i Konya’nın Karamanı’ndan alıp nasıl denizlere sultan yaptıysa, bilim insanı yaptıysa bizimde en önemli üzerimize düşen görevlerden bir tanesi de Konya’dan, Karaman’dan, Çankırı’dan, Çorum’dan, Yozgat’tan, Erzincan’dan bu ülkenin evlatlarını alıp büsbütün Mavi Vatan coğrafyasına çekmesi gerekiyor.
H.Y.:Sanal alemde bir siber vatanımız var mı? Günden güne dijitalleşen dünyada sanal varlıklarımızı korumada ve ilerlemede biz yeni medya öğrencilerinin görev ve sorumlulukları neler olmalı?
Y.A.: Siber vatan kavramıyla ilgili aynı şeyleri söylemek mümkün değil ama siber güvenlik gelmiş olduğumuz noktada dünyada ki en önemli güvenlik parametrelerinden biri haline geldi. Neden? En basitinden elinizdeki telefonla şu an için bütün dünyaya yayın yapabilecek platformları kullanabiliyorsunuz. Burada çektiğiniz videoyu bir servis sağlayıcıya yüklediğinizde sizi dünyanın herhangi bir noktasındaki insanların görmesi bir tıka bakıyor. Bunun dışında elinizdeki telefon kırıldığı andan itibaren siz ne banka işlemlerinizi yapabilirsiniz, ne uçak biletinizi alabilirsiniz, ne de tanıdıklarınız ile bir mesajlaşma imkânınız oluyor gibi birçok husus var. Bu ne demek, artık bundan sonra her şey elektronik anlamda sinyal üzerinden yürüyor. Bu kadar yoğunlaşmış böyle bir dünyada bunun güvenliğinin olmaması sadece kapı da iki tane güvenlik görevlisinin sağladığı bir güvenlikle artık iktiba etme imkânımız kalmadı. Dolayısıyla siber güvenlik önümüzdeki dönem içerisinde iliklerimize kadar hissedeceğimiz en önemli güvenlik hususlarından birisi haline gelecek.
H.Y.:Ortadoğu’da ki vekalet ve vesayet savaşlarının kamuoyuna etkin ve doğru anlatılmasında medyanın eksikleri nelerdir? Medya olarak neleri gözden kaçırıyoruz?
Y.A.: Türkiye’nin gündemini dünyanın gündemiyle hemhal edip ikisini bir arada değerlendirme noktasında eksiklerimiz var. Türkiye’nin içerisindeki kısır bir gündem konusu dünya da hiçbir şekilde gündem olmazken, Türkiye’ye ait gündem olmuş hususlarda ısrarlı bir şekilde bu kayıkçı kavgalarına kurban ediliyor. ‘Yeni medya’ya düşen görev ise, sizin yapmış olduğunuz bir haberin milyon dolarlık bütçesi olan haber kanallarından daha çok rağbet görmesinin kapısını yeri geldiğinde aralayabilmesidir. Bu da nedir, haber değeri olan hususları eğer siz alıp, işleyip, alıcısı olan vatandaşa sunabiliyorsanız bu yeni medya anlamında milyon dolarlık bütçesi olan medya kanallarından daha çok fazla işlev görebilir. Dolayısıyla ben eksikliği burada görüyorum. Medya öğrencilerine de tavsiyem sadece okulu bitirdikten sonra şu alan bu alandan ziyade, acaba haber niteliği olan neleri yeni medya konseptiyle hazırlayıp toplumla buluşturabiliriz, içerik üretebiliriz noktasına kafa yormaları, bunun içinde en öncelikli olarak bilgi dağarcığını çok geliştirmelerini öneriyorum.
H.Y.: İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Türkiye NATO’nun üst karakolu gibi oldu. NATO bizi savunacağı yerde adeta hep biz NATO’yu savunmuş olduk. Bundan sonra Türk Dünyası ile ilişkilerimizi dostluk ve kardeşliğin ötesinde ortaklığa doğru mu götürüyoruz? Gündeme bakınca gidişat öyle gibi görünüyor, mutlu oluyoruz.
Y.A.:NATO’nun İkinci Dünya Savaşı’ndan savaşından sonra Türkiye ile olan ilişkilerinde birçok problem oldu. Birçok problem olsa bile ikinci dünya savaşının o iki kutuplu dünyasında Türkiye’nin NATO ile olan ilişkileri aslında çok eleştiri konusu olmaması gerekir. Neden, çünkü Sovyetler Birliği’nin sizden Kars’ı, Ardahan’ı, Boğazları istediği bir dönemde NATO’nun güvenlik şemsiyesi içerisinde bir şekilde Sovyetlerin o yayılmacı siyasetine karşı korunmuş bulunduk. Fakat geldiğimiz nokta da NATO ile olan ilişkilerimiz herkesin malumu.
Türk dünyasıyla olan ilişkilerimize geldiğimizde, Türk dünyası anlamında bir araya gelişlerin NATO’da ki gibi bir ittifaka dönüşmesi için öncelikli olarak kurumsallaşmalıyız. Bugün Avrupa Birliği ve NATO ile olan ilişkilerimize baktığımızda birçok kurum ve kuruluşu görüyorsunuz. Avrupa Bankası, Avrupa Birliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kalkınma Bankası, Eurozone Bölgesi, Schengen Bölgesi, NATO’nun siyasi komitesi, askeri komitesi birçok bürokrasi birçok da organizasyon, kurum ve kuruluş. Şimdi Türk dünyası ile gelinen noktada başarılı bir noktaya olayı getirmek istiyorsanız, hamasetten sıyrılıp Türk dünyasıyla ilgili hususları film, sinema, sanat, askeri güvenlik, ekonomi, iktisadi, sosyal birçok alanda kurumsal yapılara kavuşturmamız gerekiyor. Bunu başarıp bu kurumsal yapıyı hayata geçirebilirsek gerisinin daha kolay geleceğini düşünüyorum.
H.Y.:Ülkenin siha, drone gibi insansız silahlara önem vermesi, Fransa gibi rakip ülkeleri hem endişelendiriyor, hem de büyülüyorken, içeri de bazıları gereksiz yatırım olarak görüyor. Siz ne söylersiniz?
Y.A.:Türkiye’nin sahip olduğu savunma sanayi teknolojisini gereksiz olarak nitelemek bu toprakların değerleriyle hemhal olmamış insanların ağzına yakışır. Çünkü bugün geldiğimiz nokta en başta evlatlarımızın Aktütün karakolunda, Dağlıca karakolunda, Tendürek Dağı’nda, Gara’da, Hakurk’ta, Avaşin’de, Basyan’da şehit olmalarının, terör örgütleri tarafından katledilmelerinin önüne geçildi. Dolayısıyla buralara yapılmış olan yatırımların gereksiz olduğunu söylemek şehit haberlerinin gelmesini, bu ülkenin terörle sınav vermesini ve titrek, birileri tarafından istediği gibi manipüle edilebilen bir ülke olarak gözlerindeki konumunu devam ettirmesini arzulamalarından kaynaklanıyor ama biz bu ülkeye vatan sevgisi imandandır gözüyle bakan insanlar açısından elbette bunun incir çekirdeğini dolduracak kadar değeri yok diye düşünüyorum.
H.Y.:Son olarak Sırbistan Bosna üzerinde bir takım baskı oluşturuyor, gerilimleri tetikliyor. Durduk yere neden böyle bir durum çıktı, amaçları neler olabilir, ne öngörürsünüz?
Y.A.:Öncelikle Sırbistan değil RepublicSerbska dedikleri Bosna’nın içindeki ayrı bir devletin içerisindeki özerk yönetim. Sırbistan ayrı bir ülke. Birde RepublicSerbska dedikleri ayrı bir bölge var. Bunlar birleştiğinde Bosna-Hersek Devleti’ni oluşturuyor, Sırbistan Devletinin dışında. Bu Bosna’yı oluşturan RepublicSerbska dedikleri bölüm ayrılıkçı bir takım faaliyetlerin içerisine girme noktasında yeni yeni bir şeyler yapıyor, kıpırdanıyor. Ama Türkiye’nin 90’lı yıllardaki gibi Bosna-Hersek’i yalnız bırakmayacağını Dağlık Karabağ’dan, Libya’dan, Suriye’den, Irak’tan, Kıbrıs’tan biliyoruz. Velhasılıkelam bugün geldiğimiz noktada Türkiye kendi etki alanı dediğimiz hinterlandındaki milletlerle, topluluklarla olan ilişkisi ortada. Dolayısıyla RepublicSerbska dediğimiz bu Bosna’nın içindeki bu parçanın ortaya koymuş olduğu ayrılıkçı söylem en son Sayın Cumhurbaşkanının bu devletin içerisindeki parçanın başındaki Dodik ile yapmış olduğu görüşme de tekrardan ele alındı ve Dodik’in orada vermiş olduğu beyanatlarda Recep Tayyip Erdoğan’a söz verdim. Bosna’nın içindeki bu Serbska denilen parçanın asla silahlanma yoluna gitmeyeceğine dair bir takım açıklamalar yaptı. Önümüzdeki süreci hep birlikte bekleyip göreceğiz.
H.Y.: Bizimle bu eğitici ve keyifli röportajı için çok teşekkür ediyoruz.