Yunus.. Bizim Yunus. Gönüller yapmaya gelen bir gönül eri. 700 yıl sonra bile söyledikleri kolayca anlaşılabilen zamansız bir derviş. Türkçenin ve hecenin Anadolu’daki en eski, en güçlü savunucusu. Her milletten, her görüşten insanın sevgisine ve ilgisine mazhar olmuş, insanlığın unutulmaz simaları arasında yerini almış, barış ve sevgi temelinde insanlığa hizmet etmiş kişileri anmaya yönelik çalışmalar yapan BM Eğitim, Kültür ve Bilim Teşkilatı (UNESCO), 2021 yılını Yunus Emre’yi Anma Yılı ilan etti. Bu gelişme, yıllardır devam eden “Yunus Emre’nin mezarı nerede?” tartışmalarını da yeniden alevlendirdi. Birçok şehir, kasaba hatta köy, elle tutulur, somut ve gerçekçi bir belge ortaya koymaksızın “Yunus Emre burada yatıyor!” diyebiliyor. Peki ya arşivler ve belgeler? Bu konuda eli en güçlü şehir olan karaman tartışmalara son verecek ciddi bir çalışmanın içerisinde mi, yoksa işin biraz kolayına mı kaçılıyor?
Araştırmacı Arşivci Eğitimci Yazar Yusuf YILDIRIM’la Yunus Emre’yi konuştuk.
İmaret Gazetesi:
Yunus Emre’nin türbesi, makamı ya da mezarı olarak adlandırılan çok sayıda yer var. Hemşehrilik kavramı altında Yunus Emre’ye sahip çıkma isteği, folkloristik eğilimler ya da inanç turizminin ekonomik getirilerinden daha fazla yararlanabilmek gibi etkenler konuyu bu noktaya getirmiş gibi duruyor. Siz bu konuda önemli arşiv araştırmaları ve bilimsel çalışmalar yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz. Bu konuda asıl belirleyici olan şey bilimsel çalışmalar ve arşiv belgeleri değil midir? Karaman’ın eli bu anlamda oldukça güçlü diye biliyoruz, peki diğer iddia sahiplerinin elinde ne var, gerekçeleri ne ve ne kadar tutarlı?
Aslında Yunus Emre konusu Türkiye için de çözüme kavuşturulamamış ulusal bir sorun! Hem kimliği hem eserleri üzerindeki sis perdesi henüz kaldırılmadığı gibi iyice karmaşıklaşmış durumda. Sorunun içinden çıkılamaz olmasına üç ana etken hâkim. Öncelikle toplumsal bilinçaltı, menkıbelerdek i Yunus Emre ile beslenmiş ve işlenmiş durumda. Menkıbelerdeki Yunus Emre çok kolay. Kerametler üzerine kurulu hikayelerle bir Yunus Emre tanıyoruz, orada bitiyor. Ama şiirlerindeki Yunus Emre çok daha akılcı ve gerçekçi. İşte bu nokta da yüzyıllar boyu kuşaklar da işin kolayına kaçarak menkıbelerdeki Yunus Emre’yi daha hoş daha sevecen bulmuş.
Bu da yetmiyormuş gibi Yunus Emre bir de çağlar boyu kendisinin olmayan şiirlerle daha fazla anılmış ve tanınmış. Yunus Emre’nin özgün şiirlerinin merkezinde insan ve aşk var iken kendisine atfedilen şiirlerde doğa, dünya, insan ve ahlak konulu mani tarzında basit basit dörtlükler var.
Bir de Cumhuriyet ile beraber dil politikaları ve hümanizm içinde Yunus Emre’nin öne çıkarılması, makamı ya da mezar yeri bulunan bazı şehirleri fanatik derecesinde Yunus Emreci yapmış. Öyle ki bazı sempozyum bildirilerinde akademisyenler, hiç de bilimsel olmayan tartışmalara girmekteler. Yani Yunus Emre etrafında bir kısır döngü ve buna bağlı kargaşa hem Karaman’da hem de ulusal devam edip gitmekte.
Sizin de buyurduğunuz gibi Yunus Emre konusundaki araştırma ve incelemeler bilimsel zeminde ve birincil kaynaklar üzerinden gitmelidir. Sonrasında birincil kaynaklar ile açıklayan, destekleyen sözlü ve yazılı kültür eserlerine bakmak gerek. Yunus Emre’ye dair birincil kaynaklar nelerdir denildiğinde tabi, arşiv belgeleri, divanı ve mekanları akla gelmelidir.
Maalesef Türkiye’de özellikle Yunus Emre kimliği üzerine olan araştırmalarının temelinde Yunus Emre menkıbeleri vardır. Kayıtlıdır ve yayınlanmıştır; iki profesör bir sempozyumda sözde bilimsel tartışmaya tutuşmuşlar: “Efendim, Yunus Emre Orta Anadolu’da bir yerdedir, ta batıdan Hacı Bektaş’a nasıl gelsin? Yunus Emre’de bu şehirde olamaz.” Diğeri cevap veriyor: “İyi de Yunus Emre hiç orada olmadı!” Bu tartışmayı değil inatlaşmayı yapanların bilinçaltı şu şekilde: “Yunus Emre araştırmalarını Fuat Köprülü yapmıştır ve onun her dediği doğrudur. Biz de onun verdiği bilgilerin dışına çıkamayız.” Bu bilinç altı şöyle bir sorgulama yapmaktan aciz: İyi de Yunus Emre’nin şiirlerinin hiçbirinde Hacı Bektaş Veli geçmez iken Yunus Emre’yi Hacı Bektaş Veli’ye yamamak hangi bilimsellikle açıklanabilir?
Bunlar bilimsellik olmayıp kuru inatlaşmaktan öteye geçmeyen takışmalardır. Tabi Yunus Emre araştırmalarının bu dereceye düşmesinde başlıca neden;ehil olmayanların hüküm yürütücü karar verici konumda kendilerini görmesidir. Bir kişinin profesör ünvanlı olması, onun her şeyi doğru araştırdığını ve doğru söylediğini göstermez. Örnek, bir edebiyat profesörü hem de Yeni Türk Edebiyatı anabilim dalında bir edebiyat profesörü Yunus Emre’nin tarihi kişiliği hakkında karar veremez. Ama bakıyorsunuz, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim dalında uzman olan bir hoca, eski metin okumayı bilmemesine rağmen tarihsel araştırma yapmayı bilmemesine rağmen Yunus Emre hakkında büyük cümlelerle mutlak yargılarda bulunabilmekte. Bu böyle olmamalı. Arşiv belgesi ya da eski edebi metin okumada hiçbir yetkinliği olmayan birinin kesin sonuçlar verebilmesi aklın ve mantığın dışında olduğu kadar gülünçtür.
Yunus Emre konusunda bir diğer talihsizlik de Türkiye’de şimdiye kadar üst düzey bir tarihçinin Yunus Emre merkezli çalışmamış olmasıdır. Ne gariptir ki, Yunus Emre’nin tarihi kişiliği, edebiyatçıların elinde kalmıştır. Keşke büyük Türk tarihçisi Ömer Lütfi Barkan araştırma ve yayınlarının bir kısmını Yunus Emre’ye ayırsaydı. Ama ne o ne de onun öğrencisi Halil İnalcık Yunus Emre konusuna girmediler. Ömer Lütfi Barkan’ı örneklemem anlamlıdır. Çünkü Yunus Emre ile ilgili ilk ciddi arşiv yayınını o yapmıştır. 1941 yılında Vakıflar Dergisi’nde yayımladığı 70 sayfalık “Kolonizatör Türk Dervişleri” adlı makalesinde Yunus Emre’ye geniş yerdi. Ancak Yunus Emre’yi doğrudan makale konusu yapmadı. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da iskân edilen cemaatlerin, nerelere nasıl yerleştirildiğini açıklarken kullandığı bir belgede sadece adı geçtiği için de Yunus Emre ve cemaatine değinmiş oldu.
Tabi Yunus Emre’nin kimliği ve nereli olduğu konusu aşırı politize olmuş durumda. Sorunuzda olduğu gibi Yunus Emre’yi kendisi ile ilintileyen şehirlerde ya Yunus Emre makamı var ya da sonradan adına düzenlenmiş türbe. O şehrin söz sahipleri, Yunus Emre adına ellerinde hiçbir şey olmadığını gayet iyi biliyorlar. Fakat onlar için bu durum sorun değil. Tersine o şehirler markalaşmada ve tanıtımda öne çıkmak için daha fazla çaba sarf ederek durumu kendileri için avantajlı hale getirmek istemekteler.
Tabi Karaman için durum bambaşka. Karaman, Yunus Emre konusunda üç önemli kültürel mirasa sahip. Bir kere Karaman’da Yunus Emre adına çok zengin ve çeşitli mekân var. Karaman’da Yunus Emre’nin makamı değil mezarı ve türbesi var. Yunus Emre’nin doğduğu ev Karaman’da İsmail Hacı Tekkesinde. Yunus Emre Camisi ve çevresi eskiden bir külliye imiş. Buradaki, tekke, imaret, misafirhane, gülistan, çeşme geçmişte yıkılmış. Bunları Talat Duru Amca hem kitaplarında hem yazılarında yoğun biçimde dile getirdi. Allah’tan Yunus Emre Camisi, Zikirhanesi ve Türbesi halen ayakta. Çok az bilinen Yunus Emre’nin bir mekânı daha var Karaman’da. Yunus Emre Camii Haziresi. Çoğunluk için hazire bir anlam taşımayabilir. Ancak kıymet bilenlerin de anlayacağı üzere Yunus Emre Camii Haziresi’nde Yunus Emre döneminden mezar taşları var.
Yunus Emre’nin ikinci önemli kültürel mirası da yazılı kaynaklardır. Bunların en önemlisi Osmanlı Arşivi Yunus Emre belgeleridir. Osmanlı Anadolu’da her yeri almış ama dikkat buyurun Yunus Emre’yi sadece ve sadece bir yerde kayıt altına alabilmiş. Dikkat edin Osmanlı Anadolu’yu fethettiğinde şimdi makamı olan her yerde kaydetmemiş, sadece bir yerde onun adına arazi, vakıf, tekke, cami olduğunu tespit edip kayıt altına almış. Orası Karaman! Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde de hatırı sayılır Yunus Emre belgesi vardır. Çünkü Yunus Emre’ye dair mekân ve arazilerin tamamı vakıftır. Belgelerle ilgili önemli bir özellik de şu ki, Karaman’da Yunus Emre kaydı bir kez bir kere değil her yüzyılda her dönem vardır. 1400’lerden 1900’e kadar her dönem her yüzyılda. Bu kayıtların büyük çoğunluğu tekkeye şeyh ataması, tekke tamiratı, tekke görevlileri maaş durumu vb konulardadır. Bu belgelerin çoğunluğu Hulusi Güngör tarafından yayınlanmıştır.
Çok önemlidir Yunus Emre Tekkesine şeyh atamalarının 450 yıllık bir arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivindedir.Neden bu kayıtlar çok önemlidir? Bu da şu anlama geliyor; Yunus Emre’nin çocukları kurdukları tekkeyi yüzyıllar boyu yönetmişlerdir. Tekkelerde şeyhlik babadan oğula geçtiği için Yunus Emre’nin soyu günümüze kadar gelmiştir. Yunus Emre Tekkesi şeyhlerinin soyu bugün Duru sülalesi ile devam etmektedir. Yeni araştırmalarla Yunus Emre’nin Karaman kayıtlarına ulaşılabileceğini umuyorum.
Yunus Emre’ye dair önemli bir yazılı kaynak da Seyahatname’dir. Tarihin büyük tanıklarından Evliya Çelebi sadece Anadolu değil, Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve Kafkasya İran sahasını gezmiş. Peki Evliya Çelebi Yunus Emre’den nerede bahseder? Tabi binlerce sayfa tutan 10 ciltlik Seyahatname’de Yunus Emre’den sadece Karaman ziyaretinde söz eder.Seyahatname’nin en önemli özelliği gününde tutulmuş notlardır. Evliya Çelebi’nin araştırmaları, izlenimleri ve yerel halktan aldığı bilgiler ışığında oluşmuş Seyahatname kayıtları. Yani tarafsızdır.
Yine önemli kaynaklardan biri de salnamelerdir. Bilmeyenler için söyleyelim 1868 yılından itibaren Osmanlı şehirlerinin tamamında her yıl ya da birkaç yılda bir salnameler basılmıştır. Salnameler, ait olduğu yılda ilgili şehrin ticaret, sanayi, tarih, eğitim, din, nüfus, yerleşim yerleri bilgilerinin tutulduğu çok önemli kaynaklardır. 1868’den 1922 yılına kadar Osmanlı’nın 30 kadar vilayetinde toplamda 1000 civarında salname yayınlandı. Bir salname ortalama 350 sayfadır. Peki bu salnamelerden hangilerinde Yunus Emre kaydı vardır? Tahmin edilebileceği gibi, sadece Konya Vilayet Salnamelerinde, Karaman bağlantılı olarak Yunus Emre kaydı vardır. Bir başka deyişle Ankara, Kayseri, Erzurum, Bursa, Eskişehir vs. salnamelerinde Yunus Emre’nin adı da sanı da geçmez. Diyelim ki biz yalancıyız, Osmanlı da mı yalancı, Evliya Çelebi de mi yalancı, salnameler de mi yalancıdır?
Yunus Emre’nin üçüncü çok önemli mirası Yunus Emre Divanı’dır. Yunus Emre Divanı’nın 14. yy’dan 20. yy’a kadar 100 kadar nüshasının yazıldığı tespit edilmiştir. Bu nüshalardan 30 kadarı müstakil kitaptır. Diğerleri mecmualar içindedir. Yunus Emre Divanı nüshalarının bir tanesi bir şehirle ilgilidir. Dikkat edin bu cümleye Yunus Emre’nin 100 kadar divan nüshalarından sadece biri bir şehre ve o şehirde bir tekkeye aittir. O da Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası. Karaman Nüshası Yunus Emre Tekkesi’nin ana kitabı baş eseridir. Diğerleri şahıs ya da kütüphane mülkiyetinde. Ayrıca bu 100 nüsha içinde en eskisi ve en özgünü Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası’dır. Karaman Nüshasının yazısı Selçuklu nesihdir. Yani Selçuklular zamanında yazılan yazının özelliklerini taşır. Karaman Nüshası’nın dili 13.-14. yy Anadolu Türkçesidir. Yani Cengiz Han’ın önünden kaçıp Anadolu’ya gelen Oğuzların dili ne ise Yunus Emre’nin dili de aynıdır. İnşallah bir gün Karaman Nüshası’nın Yunus Emre’nin asıl eseri olduğunu da ispat edeceğiz.
Şimdi her şeyi bir kenara bırakalım! Osmanlı Arşivindeki belgeleri boş verin, Yunus Emre’nin nereli olduğunu boş verin! Burada bir mantık çalıştıralım! Yunus Emre ve divanın birlikte anıldığı tek şehir Karaman! Yunus Emre’nin Karaman’da bir türbesi, camisi, mezarı, çeşmesi, imareti, tekkesi olacak, üstelik bu mekanlara ait arşiv belgeleride olacak. Bir de divanı olacak. Ama Yunus Emre başka bir şehirli olacak, Karamanlı olmayacak! Şimdi bundan sonra söyleyecek söz kalmıyor.
İmaret Gazetesi:
Örneğin Sarıköy’ün adını değiştirip Yunus Emre yapmakla veya ıssız bir bölgede bulunan bir mezarın başucuna bir taş dikip, etrafını çevirip, üzerine de Yunus Emre yazmakla mesele tamamlanmış mı oluyor? Böyle mi ilerlemek lazım? Tarih araştırmacıları, edebiyat tarihçileri hatta arkeologlardan teşkil edilen bir kurul tarafından ciddi anlamda bir tespit çalışması yapıldı mı, yapıldıysa neden sonuç alınamadı?
Tabi okuyucu, uzman, herkes 1948 yılında Eskişehir’de yapılanları biliyor. Hacı Bektaş Vilayetnamesi Yunus Emre’nin Sakarya Irmağı’nın bir yerlerinde yattığını söylüyordu. Ama orada ne Yunus Emre’nin adı var ne de bir türbesi ve mezarı! Yunus Emre Bilgiler Belgeler kitabını yazan Eskişehirli Halim Baki Kunter, yanılmıyorsam İçişleri Bakanlığında çalışıyordu. Bürokrasinin nasıl işlediğini ve devletin imkanlarının nasıl kullanılabileceğini biliyordu. Eskişehir Kültür ve Turizm Derneğini kurarak birçok proje gerçekleştirdi. Sonra Yunus Emre hayranı ve Yunus Emre Oratoryosunu yazan ve oynatan Adnan Saygun’u işin içine kattı. Adnan Saygın bir de Eskişehirli olması lazım. Adnan Saygun toprağın hemen altından çıkarılan kafatası ve kemikler için cetvelle ölçüm yaptı ve “Bu kafatası yörük kafatasıdır dolayısıyla burası Yunus Emre’nin mezarıdır!” kararını verdi. Şimdi Adnan Saygun Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi. Ama yaptığı iş antropoloji. Fakat sözde ulaştığı bilimsel sonuçlar ile yaptığı işin hiçbir bağlantısı yok. Eskişehir de bu komedinin farkında. Ama bir kere Fuat Köprülü ile beraber Yunus Emre burada denilmiş. Bu sözden dönmeme uğruna kara,kupkuru ve mesnetsiz bir iddianın altını doldurmak adına bir uğraşa girmişler.
İmaret Gazetesi:
“Falanca tarihçi yazara ödeme yapamadık diye Yunus Emre’yi Eskişehir’e kaptırdık” gibi zaman zaman duyduğumuz bir savunmamız var. Yunus Emre’nin nereli olduğu ve nerede medfûn olduğu ile ilgili bir belge ya da kanıt varsa bu bir tek kişinin tekelinde olabilir mi? Bunun devlet arşivlerinde de olması gerekmez mi? Acaba biz yöneteniyle yönetileniyle, şehir olarak bu konuda çok daha ciddi ve etkili adımlar atmak yerine işin biraz kolayına mı kaçıyoruz?
Bu para ödeme-ödememe konusu ders çıkarılacak bir olay. Talat Amca ad vermeden bu olayı trajikomik olarak şöyle anlatırdı, sinirinden güler geçerdi. Şöyle derdi: “Biri vardı, bağırırdı, elimde bir kaset var, eğer onu bir ortaya çıkarırsam yer yerinden oynar. Diğer birisi vardı o da bağırırdı, elimde öyle bir belge var, eğer onu ortaya bir çıkarırsam yer yerinden oynar. İkisi de öldü gitti ortaya ne kaset çıktı ne de belge.” Elimde kaset var, elimde belge var diyen kişilerin adlarını ve olayı bilenler biliyor, burada adlarını vermek uygun düşmez. Bu hatıranın merkezinde Abdülbaki Gölpınarlı var. 1961 yılında Karaman’a gelir. Baha Kayserilioğlu’nun yazıhanesinde Divan-ı Yunus Emre Karaman Nüshası’nı görür ve çok beğenir. Toplantıda Kemal Kaynaş, Mehmet Armutlu ve Baha Kayserilioğlu ve Abdülbaki Gölpınarlı vardır. Gölpınarlı der ki “Ben Yunus Emre’yi Karamanlı yaparım ama bu iş öyle sözle olmaz. Bu eseri yayınlayalım bana da şu kadar para verin.” der. Sözünü ettiği para 250.000 TL’dir. Anlaşılır ve şartlar kabul edilir. Sonra! Sonra hiçbir şey olmaz. Gölpınarlı bakar ki Karaman’dan hiç ses seda yok, yönünü mecburen Eskişehir’e çevirir. Araya Halim Baki Kunter girer ve onunla bir proje çerçevesinde görüşüp bir karar alırlar. Ve 1965 yılında Yunus Emre Divanı’nın Fatih Nüshası’nı Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği yayını olarak“Risâlat al-Nushiye ve Divan” adı ile çıkarır, Gölpınarlı. Ve bu eserin giriş kısmında Yunus Emre’nin Karaman tezini ağır biçimde eleştirir, Baha Kayserilioğlu’na da çok kızmıştır. Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası için de itibarsızlaştırmaya yönelik ifadeler kullanır.
Abdülbaki Gölpınarlı, 80’lere doğru Osmanlı Arşivinde araştırma yaparken Ömer Karayumak’a şöyle diyecektir: Ömer, Karamanlılar yapamadılar, beceremediler. O parayı tedarik edemediler. Oysa Yunus Emre’nin Karamanlı olduğu benim şu iki dudağım arasında idi.
Bu olay şöyle dursun; devir değişti, Karaman değişmedi. Karaman taşralılıktan kurtulamadı. Büyük projeler, büyük bütçeler, güçlü bağlantılar ve profesyonellik ister. Karaman ise halen “Yunus Emre Karamanlıdır!” sayıklamasında. Bu sayıklamadan ne zaman çıkacak bilinmez.
Tüm dünya stratejik plan temelli projeler üzerinden hareket etmekte. Modern tanıtım ve iletişim yöntemleri kullanmakta. Karaman da uzman ekip ile çalışma akıllı projeler üretme moduna geçmediği sürece durdurulmuş ve karartılmış bir zaman düzleminde yaşamaya devam edecektir.
İmaret Gazetesi:
Üniversite bu şehrin en büyük hayallerinden birisiydi, gerçek oldu, büyümeye devam ediyor. Mühendislik var, mimarlık var, tıp var, diş hekimliği var... Peki, Yunus Emre Araştırmaları Enstitüsü neden yok? Kaynak sıkıntısı mı, konusunda uzman akademisyen sıkıntısı mı, yoksa “gerek görmeme” gibi bir anlayış mıdır bu yokluğun sebebi?
Ben aynı soruyu şimdiki Rektör Sayın Mehmet Akgül Beyefendi’ye bir kez yaptığım görüşmemde sormuştum. Kendisi muhtemelen ne beni ne de bu sorumu hatırlayacaktır. Verdiği cevap ilginçti. “Tamam, Yunus Emre Araştırma Merkezini kuralım! İçini nasıl dolduracağız. Elimde uzman ekip yok, tabela asmakla kurum kurulmaz!” demişti. Bu cevap kendi içinde haklıdır ama misyon açısından geçerli değildir. Türkiye’de birçok kurum çoğunlukla bir odada hatta bir masa bir sandalyede birkaç kişi ile kurulmuştur. Örnek mi istersiniz, İSAM. 80’li yılların ortasında 5 kişi tarafından hiçbir projesi olmadan tamamen bir güzel hayalin peşine takılarak kuruldu. İSAM 35 yılda Türkiye’nin ve bölgenin en büyük araştırma merkezi haline geldi.
2010 yılından beri KMÜ içerisinde hem Türkçe hem de Yunus Emre üzerine araştırma merkezleri bir kişi ile bile kurulsa idi bugün emekleme dönemini geçmiş olurdu. Ancak hala niye olmadığını konuşuyoruz. O zaman bize görevlendirilmiş değil de inanmış insanlar gerekiyor.
İmaret Gazetesi:
Yunus Emre’nin Karaman’da medfun olduğuna ilişkin en önemli bilgi ve belgeler neler? Yunus Emre Divanı’nın Karaman Nüshası’nda olduğu gibi, üzerinde araştırma yaptığınız ve Karaman’ın elini güçlendirecek yeni konular var mı?
Aslında bu konuya yukarıda değindik. Dünyada hiçbir kaynak kalmasa sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatname’de aktardığı bilgiler, Yunus Emre’nin mezarının nerede olduğunu anlatmaya yeterlidir.
Burada bu konuyu daha somutlaştıralım. Olaya bir savcı gözünden bakalım. Ortada bir faili meçhul var! Biri diyor ki, Yunus Emre Sakarya Irmağı’nın yakınlarındadır, gidin bakın. Ama başka hiçbir bilgi yok. Sadece bir cümle, bir söylenti var. Olay yok, tanık yok, somut kanıt da mekân belirsiz. Sadece Yunus Emre Sakarya Irmağı’nın yakınlarındadır sözüyle Yunus Emre’nin burada yattığına kendiniz ne kadar inanırsınız ve çevrenizi ne kadar ikna edebilirsiniz?
Ama başka bir tanık size Yunus Emre’ye dair, olay belirtiyor, tanık gösteriyor, mekân gösteriyorsa ne yaparsınız? Üstelik o tanık çok muteber olsun alanında biricik olsun! Durum değişir değil mi?
En eski kaynaklardan üçünde Yunus Emre’ye mezar yeri gösterilir. Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’nde Yunus Emre’nin Sakarya Irmağı’nın yakınında bir yerlerde yattığı yazılıdır. Vilayetname ikincil kaynaktır. Yani Yunus Emre’den 300 yıl sonra yazılmıştır. Ayrıca orada verilen bilgilerde mekân, kişi, olay bağlantısı yoktur.
Aynı tez ve görüş yine bir 16. yy yazılı eseri olan Şakaikü’n-Numaniye’de geçer. Şakaikü’n-Numaniye de Yunus Emre’yi Sakarya Irmağı civarında gösterir. Ama bu cümleyi, bu iddiayı dolduracak başka bir kanıt göstermez. Velhasılı hem Vilayetname’deki hem de Şakaikü’n-Numaniye’deki Yunus Emre bilgileri rivayetten öte değildir.
Yunus Emre’nin mezar yerine dair en somut kaynak ise Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’dir. Evliya Çelebi, 1671 yılında Antalya, Anamur ve Ermenek üzerinden Karaman’a gelir. Şehri üç gün gezer. Şehre dair verdiği bilgiler içinde bir Yunus Emre kaydı vardır. Der ki; “Kirişçi Baba Mahallesi’nde Türkçe şiir söylemekle meşhur Yunus Emre Hazretleri’nin mezarına yüzümü sürdüm, ondan yardım istedim.”
Şimdi bu söz sıradan bir cümle olmanın ötesinde tarihi bir kayıttır. Öncelikle diğer kaynaklardan farkı ve üstünlüğü, yerinde görülmüş ve tecrübe edilmiş bir kayıttır. Şakaikü’n-Numaniye ve Vilayetname’deki Yunus Emre bilgilerin tecrübe edilmişliği, görülmüşlüğü yok idi. Ama Evliya Çelebi, Karaman’a çıkıp geliyor ve halktan şu bilgiyi alıyor: Burası Yunus Emre Camii şu da onun mezarı.
Evliya Çelebi halka soruyor, “Şu Türkçe şiirleri olan Yunus Emre mi?”! Halk cevap veriyor. “Evet onun mezarı.”
Bu yönüyle Evliya Çelebi’nin Yunus Emre kaydı bir araştırma özelliği de taşıyor. Yer belirtiyor, isim belirtiyor, tanık gösteriyor, zaman belirtiyor.
Şimdi bir soru! Evliya Çelebi’ye mi inanırsın, diğerlerine mi? Ya da hangisinin söylediği daha doğrudur?
İmaret Gazetesi:
UNESCO, her milletten insanın sevgi ve takdirine mazhar olmuş; barış, sevgi ve hoşgörü ekseninde insanlığa hizmet etmiş kişileri anmaya yönelik etkinlikler düzenliyor. Yunus Emre de UNESCO 2021 yılı etkinlik takvimine alındı. Mutlaka güzel çalışmalar yapılacaktır fakat Karaman olarak biz sanatsal ve daha çok bilimsel anlamda neler yapabiliriz, neler yapmalıyız?
Konuya vakıf olanlar, 2021’in UNESCO’ca Yunus Emre yılı olacağını biliyordu zaten. UNESCO, 1971, 1991, 2001 yıllarını Yunus Emre yılı olarak belirlemişti daha önceki yıllarda. 2040 da Yunus Emre’nin 800. doğum yıl dönümü olacak. Aslında Yunus Emre’nin ölüm yıldönümü hicri 720 miladi 1320. Her nasıl oldu ise ilk yayınlarda Yunus Emre’nin ölüm tarihi 1321 girilmiş ve öyle kabul edilmiş. Artık düzeltmek de imkânsız gibi.
Sadede gelirsek UNESCO 2021 yılına Türkiye’de bazı şehirler öncesinden hazırlıklı. Manisa Yunus Emre Belediyesi son 4-5 yıldır sistematik Yunus Emre etkinlikleri yapmakta. Çok da güzel oluyor. Hakeza Aksaray da aynı şekilde Yunus Emre konusunda atılgan ve doğru etkinlikler yapmakta. Ordu Ünye de onlardan geri kalmıyor. Eskişehir dönem dönem öne çıkıp bazen de sönük kalabiliyor. Bu şehirlerin en önemli özelliği Yunus Emre ile ilgili kültürel merkezlerinin olması ya da uzman ekip ile çalışmasıdır. Eskişehir’de Anadolu Üniversitesinin Yunus Emre Araştırma Merkezi arı gibi çalışıyor. Ordu Büyükşehir ve Ünye Belediyesi planlı programlı çalışıyor. Aksaray’da üniversite ve belediye ortak çalışmalar yürütüyor.
Karaman 2021 Yunus Emre yılı için ne yapmalı bir de Karaman Yunus Emre yılı için hazır mı? Ben 2014 yılından beri 2021 yılında Yunus Emre etkinlikleri için kafa yoruyorum. Bu kadar zor mu? Hem zor hem kolay. Unutulmasın dünyada en pahalı ve en değerli ürünler, fikir ürünleridir. Fikir ürünleri özgün, ünik yani biricik olmasıyla değerlidir. Projelerin başarılı olmasında hem vizyon hem de hedef kitle çok önemli. Hedef kitle gözetilmeyen projeler çoğunlukla başarılı olmuyor. Bu noktada “Karaman’ın insanına hangi projeyi nasıl üreteceksin?” sorusu akla gelmekte. İyi örneklerden yola çıkaraktan anaokulu öğrencisinden yetişkin halk kitlesine kadar her sosyal profile uygun proje üretilmelidir.
Projelere sadece sempozyum, sadece konser, sadece konferans olarak odaklanılmamalı. Kültürün her alanında proje geliştirilebilir. Yeme içmeden hediyelik eşyaya, tanıtımdan geziye, bilimden sanata kadar her alanda proje geliştirilmeli. Söz konusu insan ise kültürün her alanında insan var ve insan maddi olduğu kadar manevi ihtiyaçları olan bir varlık. İnsanın tamamını karşılayacak ve tatmin edecek güzel etkinlikler her zaman düşünülebilir.
Daha da somutlaştırılırsak, ben Yunus Emre konusunda yapılabilecekleri, sanat, eğitim, bilim, sinema, gezi, medya, hediyelik eşya, tv (dizi, belgesel), yayın, tiyatro, resim ve müzik gibi alanlarda düşündüm. Bu alanda kısa vadede yapılabilecekler var, uzun vadede yapılabilecekler var.
Bir de sadece 2021 yılı düşünülmemeli. Yunus Emre’nin evrensel mesajını temsil etmede ve insanlara mal etmede sürekli proje geliştirilmeli bu konuda bir gelenek oluşturulmalıdır.
İmaret Gazetesi olarak teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Araştırmacı Arşivci Eğitimci Yazar Yusuf YILDIRIM’la Yunus Emre’yi konuştuk.
İmaret Gazetesi:
Yunus Emre’nin türbesi, makamı ya da mezarı olarak adlandırılan çok sayıda yer var. Hemşehrilik kavramı altında Yunus Emre’ye sahip çıkma isteği, folkloristik eğilimler ya da inanç turizminin ekonomik getirilerinden daha fazla yararlanabilmek gibi etkenler konuyu bu noktaya getirmiş gibi duruyor. Siz bu konuda önemli arşiv araştırmaları ve bilimsel çalışmalar yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz. Bu konuda asıl belirleyici olan şey bilimsel çalışmalar ve arşiv belgeleri değil midir? Karaman’ın eli bu anlamda oldukça güçlü diye biliyoruz, peki diğer iddia sahiplerinin elinde ne var, gerekçeleri ne ve ne kadar tutarlı?
Aslında Yunus Emre konusu Türkiye için de çözüme kavuşturulamamış ulusal bir sorun! Hem kimliği hem eserleri üzerindeki sis perdesi henüz kaldırılmadığı gibi iyice karmaşıklaşmış durumda. Sorunun içinden çıkılamaz olmasına üç ana etken hâkim. Öncelikle toplumsal bilinçaltı, menkıbelerdek i Yunus Emre ile beslenmiş ve işlenmiş durumda. Menkıbelerdeki Yunus Emre çok kolay. Kerametler üzerine kurulu hikayelerle bir Yunus Emre tanıyoruz, orada bitiyor. Ama şiirlerindeki Yunus Emre çok daha akılcı ve gerçekçi. İşte bu nokta da yüzyıllar boyu kuşaklar da işin kolayına kaçarak menkıbelerdeki Yunus Emre’yi daha hoş daha sevecen bulmuş.
Bu da yetmiyormuş gibi Yunus Emre bir de çağlar boyu kendisinin olmayan şiirlerle daha fazla anılmış ve tanınmış. Yunus Emre’nin özgün şiirlerinin merkezinde insan ve aşk var iken kendisine atfedilen şiirlerde doğa, dünya, insan ve ahlak konulu mani tarzında basit basit dörtlükler var.
Bir de Cumhuriyet ile beraber dil politikaları ve hümanizm içinde Yunus Emre’nin öne çıkarılması, makamı ya da mezar yeri bulunan bazı şehirleri fanatik derecesinde Yunus Emreci yapmış. Öyle ki bazı sempozyum bildirilerinde akademisyenler, hiç de bilimsel olmayan tartışmalara girmekteler. Yani Yunus Emre etrafında bir kısır döngü ve buna bağlı kargaşa hem Karaman’da hem de ulusal devam edip gitmekte.
Sizin de buyurduğunuz gibi Yunus Emre konusundaki araştırma ve incelemeler bilimsel zeminde ve birincil kaynaklar üzerinden gitmelidir. Sonrasında birincil kaynaklar ile açıklayan, destekleyen sözlü ve yazılı kültür eserlerine bakmak gerek. Yunus Emre’ye dair birincil kaynaklar nelerdir denildiğinde tabi, arşiv belgeleri, divanı ve mekanları akla gelmelidir.
Maalesef Türkiye’de özellikle Yunus Emre kimliği üzerine olan araştırmalarının temelinde Yunus Emre menkıbeleri vardır. Kayıtlıdır ve yayınlanmıştır; iki profesör bir sempozyumda sözde bilimsel tartışmaya tutuşmuşlar: “Efendim, Yunus Emre Orta Anadolu’da bir yerdedir, ta batıdan Hacı Bektaş’a nasıl gelsin? Yunus Emre’de bu şehirde olamaz.” Diğeri cevap veriyor: “İyi de Yunus Emre hiç orada olmadı!” Bu tartışmayı değil inatlaşmayı yapanların bilinçaltı şu şekilde: “Yunus Emre araştırmalarını Fuat Köprülü yapmıştır ve onun her dediği doğrudur. Biz de onun verdiği bilgilerin dışına çıkamayız.” Bu bilinç altı şöyle bir sorgulama yapmaktan aciz: İyi de Yunus Emre’nin şiirlerinin hiçbirinde Hacı Bektaş Veli geçmez iken Yunus Emre’yi Hacı Bektaş Veli’ye yamamak hangi bilimsellikle açıklanabilir?
Bunlar bilimsellik olmayıp kuru inatlaşmaktan öteye geçmeyen takışmalardır. Tabi Yunus Emre araştırmalarının bu dereceye düşmesinde başlıca neden;ehil olmayanların hüküm yürütücü karar verici konumda kendilerini görmesidir. Bir kişinin profesör ünvanlı olması, onun her şeyi doğru araştırdığını ve doğru söylediğini göstermez. Örnek, bir edebiyat profesörü hem de Yeni Türk Edebiyatı anabilim dalında bir edebiyat profesörü Yunus Emre’nin tarihi kişiliği hakkında karar veremez. Ama bakıyorsunuz, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim dalında uzman olan bir hoca, eski metin okumayı bilmemesine rağmen tarihsel araştırma yapmayı bilmemesine rağmen Yunus Emre hakkında büyük cümlelerle mutlak yargılarda bulunabilmekte. Bu böyle olmamalı. Arşiv belgesi ya da eski edebi metin okumada hiçbir yetkinliği olmayan birinin kesin sonuçlar verebilmesi aklın ve mantığın dışında olduğu kadar gülünçtür.
Yunus Emre konusunda bir diğer talihsizlik de Türkiye’de şimdiye kadar üst düzey bir tarihçinin Yunus Emre merkezli çalışmamış olmasıdır. Ne gariptir ki, Yunus Emre’nin tarihi kişiliği, edebiyatçıların elinde kalmıştır. Keşke büyük Türk tarihçisi Ömer Lütfi Barkan araştırma ve yayınlarının bir kısmını Yunus Emre’ye ayırsaydı. Ama ne o ne de onun öğrencisi Halil İnalcık Yunus Emre konusuna girmediler. Ömer Lütfi Barkan’ı örneklemem anlamlıdır. Çünkü Yunus Emre ile ilgili ilk ciddi arşiv yayınını o yapmıştır. 1941 yılında Vakıflar Dergisi’nde yayımladığı 70 sayfalık “Kolonizatör Türk Dervişleri” adlı makalesinde Yunus Emre’ye geniş yerdi. Ancak Yunus Emre’yi doğrudan makale konusu yapmadı. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da iskân edilen cemaatlerin, nerelere nasıl yerleştirildiğini açıklarken kullandığı bir belgede sadece adı geçtiği için de Yunus Emre ve cemaatine değinmiş oldu.
Tabi Yunus Emre’nin kimliği ve nereli olduğu konusu aşırı politize olmuş durumda. Sorunuzda olduğu gibi Yunus Emre’yi kendisi ile ilintileyen şehirlerde ya Yunus Emre makamı var ya da sonradan adına düzenlenmiş türbe. O şehrin söz sahipleri, Yunus Emre adına ellerinde hiçbir şey olmadığını gayet iyi biliyorlar. Fakat onlar için bu durum sorun değil. Tersine o şehirler markalaşmada ve tanıtımda öne çıkmak için daha fazla çaba sarf ederek durumu kendileri için avantajlı hale getirmek istemekteler.
Tabi Karaman için durum bambaşka. Karaman, Yunus Emre konusunda üç önemli kültürel mirasa sahip. Bir kere Karaman’da Yunus Emre adına çok zengin ve çeşitli mekân var. Karaman’da Yunus Emre’nin makamı değil mezarı ve türbesi var. Yunus Emre’nin doğduğu ev Karaman’da İsmail Hacı Tekkesinde. Yunus Emre Camisi ve çevresi eskiden bir külliye imiş. Buradaki, tekke, imaret, misafirhane, gülistan, çeşme geçmişte yıkılmış. Bunları Talat Duru Amca hem kitaplarında hem yazılarında yoğun biçimde dile getirdi. Allah’tan Yunus Emre Camisi, Zikirhanesi ve Türbesi halen ayakta. Çok az bilinen Yunus Emre’nin bir mekânı daha var Karaman’da. Yunus Emre Camii Haziresi. Çoğunluk için hazire bir anlam taşımayabilir. Ancak kıymet bilenlerin de anlayacağı üzere Yunus Emre Camii Haziresi’nde Yunus Emre döneminden mezar taşları var.
Yunus Emre’nin ikinci önemli kültürel mirası da yazılı kaynaklardır. Bunların en önemlisi Osmanlı Arşivi Yunus Emre belgeleridir. Osmanlı Anadolu’da her yeri almış ama dikkat buyurun Yunus Emre’yi sadece ve sadece bir yerde kayıt altına alabilmiş. Dikkat edin Osmanlı Anadolu’yu fethettiğinde şimdi makamı olan her yerde kaydetmemiş, sadece bir yerde onun adına arazi, vakıf, tekke, cami olduğunu tespit edip kayıt altına almış. Orası Karaman! Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde de hatırı sayılır Yunus Emre belgesi vardır. Çünkü Yunus Emre’ye dair mekân ve arazilerin tamamı vakıftır. Belgelerle ilgili önemli bir özellik de şu ki, Karaman’da Yunus Emre kaydı bir kez bir kere değil her yüzyılda her dönem vardır. 1400’lerden 1900’e kadar her dönem her yüzyılda. Bu kayıtların büyük çoğunluğu tekkeye şeyh ataması, tekke tamiratı, tekke görevlileri maaş durumu vb konulardadır. Bu belgelerin çoğunluğu Hulusi Güngör tarafından yayınlanmıştır.
Çok önemlidir Yunus Emre Tekkesine şeyh atamalarının 450 yıllık bir arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivindedir.Neden bu kayıtlar çok önemlidir? Bu da şu anlama geliyor; Yunus Emre’nin çocukları kurdukları tekkeyi yüzyıllar boyu yönetmişlerdir. Tekkelerde şeyhlik babadan oğula geçtiği için Yunus Emre’nin soyu günümüze kadar gelmiştir. Yunus Emre Tekkesi şeyhlerinin soyu bugün Duru sülalesi ile devam etmektedir. Yeni araştırmalarla Yunus Emre’nin Karaman kayıtlarına ulaşılabileceğini umuyorum.
Yunus Emre’ye dair önemli bir yazılı kaynak da Seyahatname’dir. Tarihin büyük tanıklarından Evliya Çelebi sadece Anadolu değil, Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve Kafkasya İran sahasını gezmiş. Peki Evliya Çelebi Yunus Emre’den nerede bahseder? Tabi binlerce sayfa tutan 10 ciltlik Seyahatname’de Yunus Emre’den sadece Karaman ziyaretinde söz eder.Seyahatname’nin en önemli özelliği gününde tutulmuş notlardır. Evliya Çelebi’nin araştırmaları, izlenimleri ve yerel halktan aldığı bilgiler ışığında oluşmuş Seyahatname kayıtları. Yani tarafsızdır.
Yine önemli kaynaklardan biri de salnamelerdir. Bilmeyenler için söyleyelim 1868 yılından itibaren Osmanlı şehirlerinin tamamında her yıl ya da birkaç yılda bir salnameler basılmıştır. Salnameler, ait olduğu yılda ilgili şehrin ticaret, sanayi, tarih, eğitim, din, nüfus, yerleşim yerleri bilgilerinin tutulduğu çok önemli kaynaklardır. 1868’den 1922 yılına kadar Osmanlı’nın 30 kadar vilayetinde toplamda 1000 civarında salname yayınlandı. Bir salname ortalama 350 sayfadır. Peki bu salnamelerden hangilerinde Yunus Emre kaydı vardır? Tahmin edilebileceği gibi, sadece Konya Vilayet Salnamelerinde, Karaman bağlantılı olarak Yunus Emre kaydı vardır. Bir başka deyişle Ankara, Kayseri, Erzurum, Bursa, Eskişehir vs. salnamelerinde Yunus Emre’nin adı da sanı da geçmez. Diyelim ki biz yalancıyız, Osmanlı da mı yalancı, Evliya Çelebi de mi yalancı, salnameler de mi yalancıdır?
Yunus Emre’nin üçüncü çok önemli mirası Yunus Emre Divanı’dır. Yunus Emre Divanı’nın 14. yy’dan 20. yy’a kadar 100 kadar nüshasının yazıldığı tespit edilmiştir. Bu nüshalardan 30 kadarı müstakil kitaptır. Diğerleri mecmualar içindedir. Yunus Emre Divanı nüshalarının bir tanesi bir şehirle ilgilidir. Dikkat edin bu cümleye Yunus Emre’nin 100 kadar divan nüshalarından sadece biri bir şehre ve o şehirde bir tekkeye aittir. O da Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası. Karaman Nüshası Yunus Emre Tekkesi’nin ana kitabı baş eseridir. Diğerleri şahıs ya da kütüphane mülkiyetinde. Ayrıca bu 100 nüsha içinde en eskisi ve en özgünü Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası’dır. Karaman Nüshasının yazısı Selçuklu nesihdir. Yani Selçuklular zamanında yazılan yazının özelliklerini taşır. Karaman Nüshası’nın dili 13.-14. yy Anadolu Türkçesidir. Yani Cengiz Han’ın önünden kaçıp Anadolu’ya gelen Oğuzların dili ne ise Yunus Emre’nin dili de aynıdır. İnşallah bir gün Karaman Nüshası’nın Yunus Emre’nin asıl eseri olduğunu da ispat edeceğiz.
Şimdi her şeyi bir kenara bırakalım! Osmanlı Arşivindeki belgeleri boş verin, Yunus Emre’nin nereli olduğunu boş verin! Burada bir mantık çalıştıralım! Yunus Emre ve divanın birlikte anıldığı tek şehir Karaman! Yunus Emre’nin Karaman’da bir türbesi, camisi, mezarı, çeşmesi, imareti, tekkesi olacak, üstelik bu mekanlara ait arşiv belgeleride olacak. Bir de divanı olacak. Ama Yunus Emre başka bir şehirli olacak, Karamanlı olmayacak! Şimdi bundan sonra söyleyecek söz kalmıyor.
İmaret Gazetesi:
Örneğin Sarıköy’ün adını değiştirip Yunus Emre yapmakla veya ıssız bir bölgede bulunan bir mezarın başucuna bir taş dikip, etrafını çevirip, üzerine de Yunus Emre yazmakla mesele tamamlanmış mı oluyor? Böyle mi ilerlemek lazım? Tarih araştırmacıları, edebiyat tarihçileri hatta arkeologlardan teşkil edilen bir kurul tarafından ciddi anlamda bir tespit çalışması yapıldı mı, yapıldıysa neden sonuç alınamadı?
Tabi okuyucu, uzman, herkes 1948 yılında Eskişehir’de yapılanları biliyor. Hacı Bektaş Vilayetnamesi Yunus Emre’nin Sakarya Irmağı’nın bir yerlerinde yattığını söylüyordu. Ama orada ne Yunus Emre’nin adı var ne de bir türbesi ve mezarı! Yunus Emre Bilgiler Belgeler kitabını yazan Eskişehirli Halim Baki Kunter, yanılmıyorsam İçişleri Bakanlığında çalışıyordu. Bürokrasinin nasıl işlediğini ve devletin imkanlarının nasıl kullanılabileceğini biliyordu. Eskişehir Kültür ve Turizm Derneğini kurarak birçok proje gerçekleştirdi. Sonra Yunus Emre hayranı ve Yunus Emre Oratoryosunu yazan ve oynatan Adnan Saygun’u işin içine kattı. Adnan Saygın bir de Eskişehirli olması lazım. Adnan Saygun toprağın hemen altından çıkarılan kafatası ve kemikler için cetvelle ölçüm yaptı ve “Bu kafatası yörük kafatasıdır dolayısıyla burası Yunus Emre’nin mezarıdır!” kararını verdi. Şimdi Adnan Saygun Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi. Ama yaptığı iş antropoloji. Fakat sözde ulaştığı bilimsel sonuçlar ile yaptığı işin hiçbir bağlantısı yok. Eskişehir de bu komedinin farkında. Ama bir kere Fuat Köprülü ile beraber Yunus Emre burada denilmiş. Bu sözden dönmeme uğruna kara,kupkuru ve mesnetsiz bir iddianın altını doldurmak adına bir uğraşa girmişler.
İmaret Gazetesi:
“Falanca tarihçi yazara ödeme yapamadık diye Yunus Emre’yi Eskişehir’e kaptırdık” gibi zaman zaman duyduğumuz bir savunmamız var. Yunus Emre’nin nereli olduğu ve nerede medfûn olduğu ile ilgili bir belge ya da kanıt varsa bu bir tek kişinin tekelinde olabilir mi? Bunun devlet arşivlerinde de olması gerekmez mi? Acaba biz yöneteniyle yönetileniyle, şehir olarak bu konuda çok daha ciddi ve etkili adımlar atmak yerine işin biraz kolayına mı kaçıyoruz?
Bu para ödeme-ödememe konusu ders çıkarılacak bir olay. Talat Amca ad vermeden bu olayı trajikomik olarak şöyle anlatırdı, sinirinden güler geçerdi. Şöyle derdi: “Biri vardı, bağırırdı, elimde bir kaset var, eğer onu bir ortaya çıkarırsam yer yerinden oynar. Diğer birisi vardı o da bağırırdı, elimde öyle bir belge var, eğer onu ortaya bir çıkarırsam yer yerinden oynar. İkisi de öldü gitti ortaya ne kaset çıktı ne de belge.” Elimde kaset var, elimde belge var diyen kişilerin adlarını ve olayı bilenler biliyor, burada adlarını vermek uygun düşmez. Bu hatıranın merkezinde Abdülbaki Gölpınarlı var. 1961 yılında Karaman’a gelir. Baha Kayserilioğlu’nun yazıhanesinde Divan-ı Yunus Emre Karaman Nüshası’nı görür ve çok beğenir. Toplantıda Kemal Kaynaş, Mehmet Armutlu ve Baha Kayserilioğlu ve Abdülbaki Gölpınarlı vardır. Gölpınarlı der ki “Ben Yunus Emre’yi Karamanlı yaparım ama bu iş öyle sözle olmaz. Bu eseri yayınlayalım bana da şu kadar para verin.” der. Sözünü ettiği para 250.000 TL’dir. Anlaşılır ve şartlar kabul edilir. Sonra! Sonra hiçbir şey olmaz. Gölpınarlı bakar ki Karaman’dan hiç ses seda yok, yönünü mecburen Eskişehir’e çevirir. Araya Halim Baki Kunter girer ve onunla bir proje çerçevesinde görüşüp bir karar alırlar. Ve 1965 yılında Yunus Emre Divanı’nın Fatih Nüshası’nı Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği yayını olarak“Risâlat al-Nushiye ve Divan” adı ile çıkarır, Gölpınarlı. Ve bu eserin giriş kısmında Yunus Emre’nin Karaman tezini ağır biçimde eleştirir, Baha Kayserilioğlu’na da çok kızmıştır. Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası için de itibarsızlaştırmaya yönelik ifadeler kullanır.
Abdülbaki Gölpınarlı, 80’lere doğru Osmanlı Arşivinde araştırma yaparken Ömer Karayumak’a şöyle diyecektir: Ömer, Karamanlılar yapamadılar, beceremediler. O parayı tedarik edemediler. Oysa Yunus Emre’nin Karamanlı olduğu benim şu iki dudağım arasında idi.
Bu olay şöyle dursun; devir değişti, Karaman değişmedi. Karaman taşralılıktan kurtulamadı. Büyük projeler, büyük bütçeler, güçlü bağlantılar ve profesyonellik ister. Karaman ise halen “Yunus Emre Karamanlıdır!” sayıklamasında. Bu sayıklamadan ne zaman çıkacak bilinmez.
Tüm dünya stratejik plan temelli projeler üzerinden hareket etmekte. Modern tanıtım ve iletişim yöntemleri kullanmakta. Karaman da uzman ekip ile çalışma akıllı projeler üretme moduna geçmediği sürece durdurulmuş ve karartılmış bir zaman düzleminde yaşamaya devam edecektir.
İmaret Gazetesi:
Üniversite bu şehrin en büyük hayallerinden birisiydi, gerçek oldu, büyümeye devam ediyor. Mühendislik var, mimarlık var, tıp var, diş hekimliği var... Peki, Yunus Emre Araştırmaları Enstitüsü neden yok? Kaynak sıkıntısı mı, konusunda uzman akademisyen sıkıntısı mı, yoksa “gerek görmeme” gibi bir anlayış mıdır bu yokluğun sebebi?
Ben aynı soruyu şimdiki Rektör Sayın Mehmet Akgül Beyefendi’ye bir kez yaptığım görüşmemde sormuştum. Kendisi muhtemelen ne beni ne de bu sorumu hatırlayacaktır. Verdiği cevap ilginçti. “Tamam, Yunus Emre Araştırma Merkezini kuralım! İçini nasıl dolduracağız. Elimde uzman ekip yok, tabela asmakla kurum kurulmaz!” demişti. Bu cevap kendi içinde haklıdır ama misyon açısından geçerli değildir. Türkiye’de birçok kurum çoğunlukla bir odada hatta bir masa bir sandalyede birkaç kişi ile kurulmuştur. Örnek mi istersiniz, İSAM. 80’li yılların ortasında 5 kişi tarafından hiçbir projesi olmadan tamamen bir güzel hayalin peşine takılarak kuruldu. İSAM 35 yılda Türkiye’nin ve bölgenin en büyük araştırma merkezi haline geldi.
2010 yılından beri KMÜ içerisinde hem Türkçe hem de Yunus Emre üzerine araştırma merkezleri bir kişi ile bile kurulsa idi bugün emekleme dönemini geçmiş olurdu. Ancak hala niye olmadığını konuşuyoruz. O zaman bize görevlendirilmiş değil de inanmış insanlar gerekiyor.
İmaret Gazetesi:
Yunus Emre’nin Karaman’da medfun olduğuna ilişkin en önemli bilgi ve belgeler neler? Yunus Emre Divanı’nın Karaman Nüshası’nda olduğu gibi, üzerinde araştırma yaptığınız ve Karaman’ın elini güçlendirecek yeni konular var mı?
Aslında bu konuya yukarıda değindik. Dünyada hiçbir kaynak kalmasa sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatname’de aktardığı bilgiler, Yunus Emre’nin mezarının nerede olduğunu anlatmaya yeterlidir.
Burada bu konuyu daha somutlaştıralım. Olaya bir savcı gözünden bakalım. Ortada bir faili meçhul var! Biri diyor ki, Yunus Emre Sakarya Irmağı’nın yakınlarındadır, gidin bakın. Ama başka hiçbir bilgi yok. Sadece bir cümle, bir söylenti var. Olay yok, tanık yok, somut kanıt da mekân belirsiz. Sadece Yunus Emre Sakarya Irmağı’nın yakınlarındadır sözüyle Yunus Emre’nin burada yattığına kendiniz ne kadar inanırsınız ve çevrenizi ne kadar ikna edebilirsiniz?
Ama başka bir tanık size Yunus Emre’ye dair, olay belirtiyor, tanık gösteriyor, mekân gösteriyorsa ne yaparsınız? Üstelik o tanık çok muteber olsun alanında biricik olsun! Durum değişir değil mi?
En eski kaynaklardan üçünde Yunus Emre’ye mezar yeri gösterilir. Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’nde Yunus Emre’nin Sakarya Irmağı’nın yakınında bir yerlerde yattığı yazılıdır. Vilayetname ikincil kaynaktır. Yani Yunus Emre’den 300 yıl sonra yazılmıştır. Ayrıca orada verilen bilgilerde mekân, kişi, olay bağlantısı yoktur.
Aynı tez ve görüş yine bir 16. yy yazılı eseri olan Şakaikü’n-Numaniye’de geçer. Şakaikü’n-Numaniye de Yunus Emre’yi Sakarya Irmağı civarında gösterir. Ama bu cümleyi, bu iddiayı dolduracak başka bir kanıt göstermez. Velhasılı hem Vilayetname’deki hem de Şakaikü’n-Numaniye’deki Yunus Emre bilgileri rivayetten öte değildir.
Yunus Emre’nin mezar yerine dair en somut kaynak ise Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’dir. Evliya Çelebi, 1671 yılında Antalya, Anamur ve Ermenek üzerinden Karaman’a gelir. Şehri üç gün gezer. Şehre dair verdiği bilgiler içinde bir Yunus Emre kaydı vardır. Der ki; “Kirişçi Baba Mahallesi’nde Türkçe şiir söylemekle meşhur Yunus Emre Hazretleri’nin mezarına yüzümü sürdüm, ondan yardım istedim.”
Şimdi bu söz sıradan bir cümle olmanın ötesinde tarihi bir kayıttır. Öncelikle diğer kaynaklardan farkı ve üstünlüğü, yerinde görülmüş ve tecrübe edilmiş bir kayıttır. Şakaikü’n-Numaniye ve Vilayetname’deki Yunus Emre bilgilerin tecrübe edilmişliği, görülmüşlüğü yok idi. Ama Evliya Çelebi, Karaman’a çıkıp geliyor ve halktan şu bilgiyi alıyor: Burası Yunus Emre Camii şu da onun mezarı.
Evliya Çelebi halka soruyor, “Şu Türkçe şiirleri olan Yunus Emre mi?”! Halk cevap veriyor. “Evet onun mezarı.”
Bu yönüyle Evliya Çelebi’nin Yunus Emre kaydı bir araştırma özelliği de taşıyor. Yer belirtiyor, isim belirtiyor, tanık gösteriyor, zaman belirtiyor.
Şimdi bir soru! Evliya Çelebi’ye mi inanırsın, diğerlerine mi? Ya da hangisinin söylediği daha doğrudur?
İmaret Gazetesi:
UNESCO, her milletten insanın sevgi ve takdirine mazhar olmuş; barış, sevgi ve hoşgörü ekseninde insanlığa hizmet etmiş kişileri anmaya yönelik etkinlikler düzenliyor. Yunus Emre de UNESCO 2021 yılı etkinlik takvimine alındı. Mutlaka güzel çalışmalar yapılacaktır fakat Karaman olarak biz sanatsal ve daha çok bilimsel anlamda neler yapabiliriz, neler yapmalıyız?
Konuya vakıf olanlar, 2021’in UNESCO’ca Yunus Emre yılı olacağını biliyordu zaten. UNESCO, 1971, 1991, 2001 yıllarını Yunus Emre yılı olarak belirlemişti daha önceki yıllarda. 2040 da Yunus Emre’nin 800. doğum yıl dönümü olacak. Aslında Yunus Emre’nin ölüm yıldönümü hicri 720 miladi 1320. Her nasıl oldu ise ilk yayınlarda Yunus Emre’nin ölüm tarihi 1321 girilmiş ve öyle kabul edilmiş. Artık düzeltmek de imkânsız gibi.
Sadede gelirsek UNESCO 2021 yılına Türkiye’de bazı şehirler öncesinden hazırlıklı. Manisa Yunus Emre Belediyesi son 4-5 yıldır sistematik Yunus Emre etkinlikleri yapmakta. Çok da güzel oluyor. Hakeza Aksaray da aynı şekilde Yunus Emre konusunda atılgan ve doğru etkinlikler yapmakta. Ordu Ünye de onlardan geri kalmıyor. Eskişehir dönem dönem öne çıkıp bazen de sönük kalabiliyor. Bu şehirlerin en önemli özelliği Yunus Emre ile ilgili kültürel merkezlerinin olması ya da uzman ekip ile çalışmasıdır. Eskişehir’de Anadolu Üniversitesinin Yunus Emre Araştırma Merkezi arı gibi çalışıyor. Ordu Büyükşehir ve Ünye Belediyesi planlı programlı çalışıyor. Aksaray’da üniversite ve belediye ortak çalışmalar yürütüyor.
Karaman 2021 Yunus Emre yılı için ne yapmalı bir de Karaman Yunus Emre yılı için hazır mı? Ben 2014 yılından beri 2021 yılında Yunus Emre etkinlikleri için kafa yoruyorum. Bu kadar zor mu? Hem zor hem kolay. Unutulmasın dünyada en pahalı ve en değerli ürünler, fikir ürünleridir. Fikir ürünleri özgün, ünik yani biricik olmasıyla değerlidir. Projelerin başarılı olmasında hem vizyon hem de hedef kitle çok önemli. Hedef kitle gözetilmeyen projeler çoğunlukla başarılı olmuyor. Bu noktada “Karaman’ın insanına hangi projeyi nasıl üreteceksin?” sorusu akla gelmekte. İyi örneklerden yola çıkaraktan anaokulu öğrencisinden yetişkin halk kitlesine kadar her sosyal profile uygun proje üretilmelidir.
Projelere sadece sempozyum, sadece konser, sadece konferans olarak odaklanılmamalı. Kültürün her alanında proje geliştirilebilir. Yeme içmeden hediyelik eşyaya, tanıtımdan geziye, bilimden sanata kadar her alanda proje geliştirilmeli. Söz konusu insan ise kültürün her alanında insan var ve insan maddi olduğu kadar manevi ihtiyaçları olan bir varlık. İnsanın tamamını karşılayacak ve tatmin edecek güzel etkinlikler her zaman düşünülebilir.
Daha da somutlaştırılırsak, ben Yunus Emre konusunda yapılabilecekleri, sanat, eğitim, bilim, sinema, gezi, medya, hediyelik eşya, tv (dizi, belgesel), yayın, tiyatro, resim ve müzik gibi alanlarda düşündüm. Bu alanda kısa vadede yapılabilecekler var, uzun vadede yapılabilecekler var.
Bir de sadece 2021 yılı düşünülmemeli. Yunus Emre’nin evrensel mesajını temsil etmede ve insanlara mal etmede sürekli proje geliştirilmeli bu konuda bir gelenek oluşturulmalıdır.
İmaret Gazetesi olarak teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.