Gecenin karanlığına bir mum yaktı. Küçük bir çay tabağına sabitledi mumu. Masanın sağ uç köşesine konumlandırdı. Bakıldığında her şeyi içerisinde barındıran sonsuz bir boşluğu anımsatan beyaz kâğıt ve yontula yontula yarıya inmiş bir kalem masada…
Yazmaya en müsait anlardan biri… İçe atılan duyguları dışa vurmanın en güzel yollarından biridir yazma… İnsanın yüreğinde dolup taşmayı bekleyenin beklediğini gerçekleştirmenin en masrafsız yolu…
Okunup okunmamasıyla pek ilgilenmez. En fazla onu dinlemeyen birine dert anlatmış gibi olur. Sözler ondan çıkar artık ve rahatlar.
Sandalyesini düzeltip oturdu. Mum ışığına ilişti gözleri. Bir süre durdu. Işığa bakan gözleriyle başka şeyleri görür gibi yutkundu önce. Sonra derin bir iç çekip yazmaya başladı:
Sevgine öyle ihtiyacım var ki… Bilsen… Ah bir bilsen… İçimde kopan fırtınalardan haberin olsa… Yaşamaya olan hevesimin bir tek senden kaynakladığını bir bilsen keşke.
Denizin orta yerinde art arda gelen dalgaların arasında batmayı bekleyen küçük bir teknede gibiyim. Ölümün bana kucak açtığı bir yerde… Sana bakıyorum sürekli. Senin olmadığın yerlerde bile seni görüyorum. Orada değilsin. Biliyorum; ama elimde değil. Görüyorum seni.
Her yerde… Her yerdesin… Evet; fakat yanımda yoksun. Baktığım her yerde gözlerimin ışıltısına vesile olan sen, yanımda değilsin. Yanım boş. Sol yanım öyle boş ki… Boş bir odada kulak zarını cızlatırcasına yankılanan ses misali kalp atışlarım…
Ne olursa olsun bir gün geleceğini söylüyordun. “Ne olursa olsun”’un taşıdığı anlam havada asılı kalmıştı, sen bu cümleyi ilk sarf ettiğinde. Geleceğinin kesinliğine dair içimde oluşan heyecanı ve mutluluğu betimleyecek ne bir söz var ne de söz sanatı.
Lakin cümlede geçen “Ne olursa olsun”’u tam idrak edememişim demek ki… Ne olduysa oldu… Bütün o heyecan ve mutluluk yerini sızı ve hüzne bıraktı… Tutmaya kıyamadığım ellerde başka eller var. Dokunsam eksilecekmişsin korkusuyla uzaktan sevdiğim tenin belki de başka bir tenle eksilmeye yüz tutmuş durumda.
Kalbinde bana duyduğun sevginin sebep olduğu şaşkınlık hali geçmiş ve sen bensizliğe kendini alıştırmışsın kim bilir. Ne olursa olsun geleceğini söylediğin zamanlarda yüreğinde sevginle gelirsin diyordum.
Nasıl oldu da başardın? Benim onca fırtınanın, şiddetli dalganın arasında küçük bir tekne gibi üzerinde durmaya çalıştığım sevgiyi ne yaptın da söküp atabildin?
“Söz verdim. O nedenle geleceğim!” diyeceksin; ama gelme. Kendini gelmeye mecbur hissetme lütfen. Biz içimizde karşılıklı var olan duygu yoğunluğunda söz verdik birbirimize o konuda. O anın hayalini kuruyordum sürekli. Elini tutacaktım. Sarılacaktık. Saçını koklayacaktım senin. Belki dizine başımı yaslayacaktım. Gözlerimi yumup huzurlu birkaç dakika yaşayacaktım…
Hiçbir şey hissetmediğinde yanıma gelmenin hiçbir anlamı olmayacak. Gelip de ayakta “Bak geldim işte!” deyip de gitmektense gelme. Geldin say. Sözünü tuttun. Geldin.
Gelme ki ben senin geldiğin hayalini kurup içimden geldiğince gelişinin tadını çıkarayım. Gelip öyle yaparsan gerçekte kursağımda kalan çok şey, hayalimde de kursağımda kalacak.
Hiç gelmezsen hiç gitmezsin de. Gidişi erken bir gelişe hazır değilim ben. Öyle bir gelişi kaldıracak yürek yok ki bende.
Ben de yapabilir miydim bilmiyorum. Yaşamı bütün dertleriyle bana güzel gösteren sevgini kalbimden söküp atabilir miydim? Yapmadım. Yapmayı denemedim. Sevginin güzelliğinden de, hayatın dertleri ile boğuşamama korkusundan de ne dersen de buna… Yapmadım. Yapmaya yeltenmedim bile…
Sevdiğine inandığın birini sevmenin tadı damağında yaşamak varken, o sevginin üzerine toprak serpmiş birinin sevgisini içinde taşımakla geçecek ömrüm. Üzerine serpili topraktan filizlenir umudu ne kadar olabilirlik taşıyorsa içinde, o kadarına sıkı sıkı sarılıp uyuyacağım her gece.
Mektubunu sonlandırdıktan sonra masadan kalktı. Gecenin karanlığında önünü görmesine yarayan mumu söndürdü.
Kendi isteği ile yakıp kendi isteği ile söndürebileceği bir mumu varsa insanın karanlıktan korkmaması gerek bence. Gece çöker. Karanlık olur. Bunlar insanın iradesinin dışında olan şeyler. Hatta yeri gelir biri sırf siz karanlıkta kalın diye lambayı söndürür. Cebinizde mumunuz ve onu yakacak ateşiniz varsa korkmayın. İnsan önünü görse yeter. Mum elinde gittikçe görmeye devam eder. Gitmediği yeri görmenin zihni yormaktan başka bir etkisi olmaz ki. Hayatta hep fazlanın peşinde olduğu için insan sürekli mutsuzluğu yoldaş edinir.
Yatağına girip uyumaya koyuldu. Anlık bir tebessüm belirdi yüzünde. Bir umuda sarıldı o an belli ki. Sonra uyudu.