Arap gezgin İbn Batuta'nın, Karaman Beyliğinde yaşayan kadın ve erkekleri "Dünyanın en iyi insanları" diye göklere çıkardığı dönemlerde, bu topraklarda yaşayan insanlar nasıldı acaba?
O dönemlerden bu günlere, zaman kendi yolunu yürüdü durdu. İhtişamlı Karaman Kalesi'nin dökülen taşları, zamanın geçtiğini anlatıyor bize. Gün geçtikçe daha da kalabalıklaşan mezarlıklar da öyle..
Bildiğimiz, tanıdığımız her yüz, zamanla tozlu bir çerçeveye dönüşüyor duvarda. Mazinin basamakları bir bir kaybolurken, yarının karanlık sayfaları da bir bir aydınlanıyor. Avuçlarını sımsıkı yumarak hayata "merhaba" diyen bebekler, gün geçtikçe yitiriyorlar hayatın anlamını. Adeta bir dalga gibi köpürerek dağılıyorlar hayatın kıyılarında. Yakılan ağıtlar ve koparılan çığlıklar yetersiz kalıyor yüreğimizdeki acıları anlatmaya. Her doğan gün, acısıyla tatlısıyla birer derin çizgi oluyor alnımızda. Kendimizi mağaza vitrinlerinin ışıklarına, caddeleri dolduran renkli ve modelli arabaların cazibesine, birbirini taşımaktan yorulan apartmanların donuk griliğine vurarak teselli etmeye çalışıyoruz. Ama ne yaparsak yapalım, hiçbir şey içimizdeki o derin boşluğu doldurmaya yetmiyor. Kurumuş bir yaprak gibi savruluyoruz zamanın rüzgarında. Gittiğimiz yön korkutuyor olsa da bizi, yalandan gülücüklerle süslüyoruz yüzümüzü..
Bizden bir şeyler eksilmiş, bizden habersiz. Biz, biz olmaktan çıkıyoruz büyük bir süratle. Uçmayı unutan, gökyüzüne küsen kuşları havalandırmaya, kurumaya yüz tutan çiçekleri yeşillendirmeye ne çığlıklarımız yetiyor ne de ağıtlarımız. Rüzgar bile eskisi gibi dalgalandırmıyor sevgilinin saçlarını. Bizden bir şeyler eksilmiş, bizden habersiz.. Çocuklar tutmuyor babaların ellerinden. Babalar sakallarını sürtmüyor çocukların yüzlerine. Bizden bir şeyler eksilmiş, bizden habersiz.. Ne durduğumuz yerden memnunuz, ne de bizi bekleyen yarınlara koşacak takatimiz var. Zaman kendi yolunu yürüyor. Bizimse bastığımız zemin kayıyor. Birçok anlamda mağlup olduğumuzu düşünüyoruz. Yenildiğini düşünen bir topluluk ne yapıyorsa, biz de onu yapıyoruz. Öfke üretiyoruz, düşman üretiyoruz. Son zamanlarda yaşadığımız toplumsal sorunlar, belalar ve kötüye doğru sürükleniş.. Bunları görmezden gelerek gelecek için umut hissedemeyiz. Bunları net bir şekilde fark etmeliyiz, yaşadıklarımızın nedenlerini bulmalıyız. Çıkış yolunu da el ele, omuz omuza vererek bulabileceğimizi idrak etmeliyiz. Çözüm kendiliğinden gelmez, sorunu da çözümü de ortaya koyabilecek olan yine biziz.
Ortaçağ'da şovalyelerin kılıç kalkanla göğüs göğüse çarpıştığı dönemlerde silah icat olmuştu da mertlik bozulmuştu ya hani. Bizim dönemimizde de birçok şey bozuldu. Fakat icat edilen şey neydi sahi?