Karaman yapılan hizmetlerle taşra kasabası görünümünden çıktı. Artık bir şehir görünümü almaya başladı ama tam olarak öyle de sayılmaz.Çünkü çağdaş şehir görünümüne sahip olmak için öncelikle yol hizası ile eşit, sadece kaldırım boyunca döşenmiş renkli taşlarla trafiğe açılan yoldan ayrılmış kaldırımlar da olması gerekir. Bu da yetmez; kaldırımların esnaflarca işgal edilmiş olmaması da çok önemli bir faktördür.
karaman kaldırımları ile ilgili daha önce bir yazı yazmıştım ama o yazının hiçbir etkisinin olmadığı, çarşıya çıktığınız zaman hemen anlaşılıyor. Kaldırım işgali sürekli evrim geçiriyor, esnaf pazarlamaya çalıştığı ürünlerin yanı sıra arabasını da gözünün önündeki uygun bir yere park etme arzusu taşıyor. Tabii ki bu sefer de curcuna başlıyor.Bir esnaf arabamı park ettiğim yer için sanki park yeri olarak kiralamış gibi itiraz ediyor, arabamı kaldırmamı istiyordu. Gerekçesi de “Sipariş ettiğim mallar gelecek, arabanı buraya park etme!” Oysa kendisi araba bir yana koskoca kamyonu park edip, gün boyu tutuyordu.Ne işgal edilen kaldırım için Belediye’ye ücret ödüyor, ne de arabasını park etmek için babalar koyarak, ücretsiz park yerine dönüştürdüğü, dükkânının önündeki kamusal alana araba park edilmesine izin veriyordu. Kimi esnafa baktığınız zaman kaldırımda işgal ettiği alan, kendi kiraya oturduğu veya kendisine ait olan dükkânın iki katı bir alanı kapsıyor.Tabii ki bu durum yetim hakkı yemek anlamında haksız kazanca dönüşüyor.Bazen kaldırımda yürürken eşyalardan bir geçiş yolu bulabildiyseniz esnafın mahremiyetini zedelemiş gibi hissediyorsunuz, kendinizi. Üst, üste yığdığı eşyalar, geçen bir yayanın takılmasıyla kırılıp, zarar görebilir. İşte o zaman seyreyle, kopacak tantanayı.Yurtdışında dört sene kalmış olduğum için Avrupa şehirlerini de gözlemleme imkânı buldum. Hiç bir esnafın kendi müşterisi olan insanların geçişini zorlaştıracak şekilde kaldırım işgal ettiğini görmedim. Çünkü bu durum bir şehirden çok taşra kasabası görünümü vermekten başka bir sonuç vermiyor, müşteri kaybına yol açıyor.Kaldırımlarda sergilenen eşyalar daha fazla satılmıyor, aksine kaldırımda yürüyen müşteri potansiyeli yayaların uzaktan geçmesini sebebiyle, müşteri kaybına yol açıyor.Bunu önlemek için başta Belediyenin ciddi anlamda işgaliye ücreti almasının yanında, Esnaf Odaları da bir şeyler yapabilir. Örneğin esnafın kaldırım yerine vitrin düzenlemesi teşvik edilebilir. Yarışmalar yapılarak en güzel, en çarpıcı vitrini düzenleyen esnafa ödüller verilir.
Böylece kaldırım yerine vitrinde sergilenen eşyalarla kaldırım gerçek sahibi olan ve aynı zamanda müşteri olan yayalara bırakılmış olur.Madem hedefimiz “Marka Kasaba” değil, “Marka Şehir” olmak; bunun olmazsa, olmazlarından biri de işgal edilmemiş kaldırımları olan bir şehir olabilmektir.
Aslında bunu başarabilsek, iç turizmi de hareketlendirerek, civar il ve ilçelerdeki insanları da Karaman’a çekmiş oluruz.“Marka Şehir” olarak daha fazla kazanan esnafların bulunduğu bir şehir olmak istiyorsak, esnaflarımız da kaldırım işgalinden vazgeçerek kaldırımları sadece yayalara bırakmalıdır.
Vitrin düzenlemesine özen göstererek, müşteri toplamanın yollarını aramalıdır.
Hollanda Amsterdam’da bunun örneğini defalarca gördüm. Bir esnafın belli aralıklarla değiştirip, vitrine koyduğu ilk defa pazara çıkan veya kampanyalı fiyatı olan bir ürün, defalarca o mağazanın yanından özellikle geçmemi sağlıyordu ki, hangi üründe ne kadar indirim olmuş, hangi yeni ürünler gelmiş. Vitrinde bunu görebiliyor satın alabiliyor, eş dosta tavsiye edebiliyordum. Taşra kasabası görünümü veren bir uygulama ile karmakarışık eşyaları, ürünleri gözümüze sokan esnafları kim tavsiye edebilir, kim takip eder?Hani bir sözümüz var “Bindiği dalı kesmek” diye. Esnafımızın yaptığı tam da budur. Önemli, olan kaldırımlara serilmiş eşyaları pazarlamaya çalışmak değil; albenili, göz alıcı vitrinlerle müşteriyi içeriye çekebilmektir.İnşallah hem Belediyemiz, hem Esnaf ve Sanatkâr Odaları, hem de Ticaret ve Sanayi Odası birlikte bir çözüm yolu üreterek; göze hoş gelmeyen ikinci sınıf taşra kasabası görünümüne son verirler.
karaman kaldırımları ile ilgili daha önce bir yazı yazmıştım ama o yazının hiçbir etkisinin olmadığı, çarşıya çıktığınız zaman hemen anlaşılıyor. Kaldırım işgali sürekli evrim geçiriyor, esnaf pazarlamaya çalıştığı ürünlerin yanı sıra arabasını da gözünün önündeki uygun bir yere park etme arzusu taşıyor. Tabii ki bu sefer de curcuna başlıyor.Bir esnaf arabamı park ettiğim yer için sanki park yeri olarak kiralamış gibi itiraz ediyor, arabamı kaldırmamı istiyordu. Gerekçesi de “Sipariş ettiğim mallar gelecek, arabanı buraya park etme!” Oysa kendisi araba bir yana koskoca kamyonu park edip, gün boyu tutuyordu.Ne işgal edilen kaldırım için Belediye’ye ücret ödüyor, ne de arabasını park etmek için babalar koyarak, ücretsiz park yerine dönüştürdüğü, dükkânının önündeki kamusal alana araba park edilmesine izin veriyordu. Kimi esnafa baktığınız zaman kaldırımda işgal ettiği alan, kendi kiraya oturduğu veya kendisine ait olan dükkânın iki katı bir alanı kapsıyor.Tabii ki bu durum yetim hakkı yemek anlamında haksız kazanca dönüşüyor.Bazen kaldırımda yürürken eşyalardan bir geçiş yolu bulabildiyseniz esnafın mahremiyetini zedelemiş gibi hissediyorsunuz, kendinizi. Üst, üste yığdığı eşyalar, geçen bir yayanın takılmasıyla kırılıp, zarar görebilir. İşte o zaman seyreyle, kopacak tantanayı.Yurtdışında dört sene kalmış olduğum için Avrupa şehirlerini de gözlemleme imkânı buldum. Hiç bir esnafın kendi müşterisi olan insanların geçişini zorlaştıracak şekilde kaldırım işgal ettiğini görmedim. Çünkü bu durum bir şehirden çok taşra kasabası görünümü vermekten başka bir sonuç vermiyor, müşteri kaybına yol açıyor.Kaldırımlarda sergilenen eşyalar daha fazla satılmıyor, aksine kaldırımda yürüyen müşteri potansiyeli yayaların uzaktan geçmesini sebebiyle, müşteri kaybına yol açıyor.Bunu önlemek için başta Belediyenin ciddi anlamda işgaliye ücreti almasının yanında, Esnaf Odaları da bir şeyler yapabilir. Örneğin esnafın kaldırım yerine vitrin düzenlemesi teşvik edilebilir. Yarışmalar yapılarak en güzel, en çarpıcı vitrini düzenleyen esnafa ödüller verilir.
Böylece kaldırım yerine vitrinde sergilenen eşyalarla kaldırım gerçek sahibi olan ve aynı zamanda müşteri olan yayalara bırakılmış olur.Madem hedefimiz “Marka Kasaba” değil, “Marka Şehir” olmak; bunun olmazsa, olmazlarından biri de işgal edilmemiş kaldırımları olan bir şehir olabilmektir.
Aslında bunu başarabilsek, iç turizmi de hareketlendirerek, civar il ve ilçelerdeki insanları da Karaman’a çekmiş oluruz.“Marka Şehir” olarak daha fazla kazanan esnafların bulunduğu bir şehir olmak istiyorsak, esnaflarımız da kaldırım işgalinden vazgeçerek kaldırımları sadece yayalara bırakmalıdır.
Vitrin düzenlemesine özen göstererek, müşteri toplamanın yollarını aramalıdır.
Hollanda Amsterdam’da bunun örneğini defalarca gördüm. Bir esnafın belli aralıklarla değiştirip, vitrine koyduğu ilk defa pazara çıkan veya kampanyalı fiyatı olan bir ürün, defalarca o mağazanın yanından özellikle geçmemi sağlıyordu ki, hangi üründe ne kadar indirim olmuş, hangi yeni ürünler gelmiş. Vitrinde bunu görebiliyor satın alabiliyor, eş dosta tavsiye edebiliyordum. Taşra kasabası görünümü veren bir uygulama ile karmakarışık eşyaları, ürünleri gözümüze sokan esnafları kim tavsiye edebilir, kim takip eder?Hani bir sözümüz var “Bindiği dalı kesmek” diye. Esnafımızın yaptığı tam da budur. Önemli, olan kaldırımlara serilmiş eşyaları pazarlamaya çalışmak değil; albenili, göz alıcı vitrinlerle müşteriyi içeriye çekebilmektir.İnşallah hem Belediyemiz, hem Esnaf ve Sanatkâr Odaları, hem de Ticaret ve Sanayi Odası birlikte bir çözüm yolu üreterek; göze hoş gelmeyen ikinci sınıf taşra kasabası görünümüne son verirler.