Şair, Şehir ve Şiir
Bir şehrin en büyük şansı bir şairin gönlüne konuk olması, bir şehrin en büyük bahtsızlığı da şairden ve dolayısı ile şiirden yoksun olmasıdır belki. Bazı şairler vardır, yaşadıkları şehrin aynası gibidir. Yapılan en büyük camileri, kazılan en küçük mezarları, kurulan en renkli pazarları, yürünen en karmaşık sokakları, yaşanan en güzel sevdaları, duyulan en tarifsiz acıları bir ayna gibi yansıtırlar dizelerinde. Bizim de ne mutlu ki; şehrimize ayna, duygularımıza tercüman olan şairlerimiz var. “Toprağımıza ve geleneklerimize bağlıyız” diyen Hikmet Elitaş gibi. Âşık, şair ve yazar Elitaş Hoca ile Karaman, şiir ve edebiyat üzerine bir söyleşi yaptık.
Hayatın sırrını mısralara sığdırmak!
Şairliği; “İnsanın, dünyanın, yurdun, kurdun, kuşun haberini yürek çantasına koyup, bir seher vaktinde yahut gecenin tam ortasında insanlara taşımak” olarak nitelendiriyor Nazım. Siz ne dersiniz? Şairlik, kendi duygularımızın yanı sıra başkalarının duygularını da yüklenmek ve onları adrese teslim etmek midir bir nevi?
Doğru der Büyük Usta… Umulmadık, beklenmedik bir zamanda gelir bazen şiir. Gece yarısı da olur, seher vakti de olur. Ve şiirde okuyan herkes kendinden bir şey bulmalı. Hatta ki şiiri okuyan benim için yazılmış ya da benim düşündüğüm gibi demeli, diyebilmeli. Okuyucu olan herkesin bir penceresi olabileceği düşünülmeli, en etkili ve en belirgin pencereden bakabilmelidir şair. Yani her okuyan kendinden bir şeyler bulmalı şiirde.. İşte o zaman başkalarının duygularına ortak olursunuz. Önemli olan bir husus da k şiirde kullanılacak kelimeler, ne bir fazla ne bir eksik olmamalı, kelimeler arasındaki ilişki çok iyi hesaplanmalıdır.
Şairlik için “Mutsuz adam işi” nitelemesi yapılır. Sizin de hayatınızda sizi hüzünlendiren ve telafisi pek de mümkün olmayan büyük kayıplar yaşanmış. Henüz çocuk sayılabilecek bir yaşta babanızı ve ağabeyinizi kaybettiğinizi biliyoruz. Bir şiirinizde, “Yıllarca dost oldum hicrana, gama. Bir gençliği heba ettik zamana.” diyorsunuz. O yaşlarda karşı karşıya kaldığınız bu acı tablo sizin düşünce dünyanızı ve duygularınızı nasıl etkiledi? Sanat hayatınızın başlangıç noktası orası mıdır?
Edebiyat bilimciler veya halk bilimciler bu konunun üzerinde dururlar. Yani, NASIL BAŞLADINIZ? sorusu üzerinde. Verilen cevapları tasnif ederler. Mesela, ölüm, göç, doğal afetler, sevmek, ayrılmak gibi… Hatta halk ozanlığı geleneğinde bade içmek vardır. Kişiye rüyasında bade sunulur. Sonrasında kendisine şairlik vasfı, şiir söyleme vasfı indirilmiş veya giydirilmiş olur.
Sorunuzdaki ölüm olayı benim şiire başlamamda etkili oldu tabi... Zor günlerdi. İnsanın duygusu da etkileniyor, düşünce dünyası da. Yaşamı alt üst oluyor. Ama sonrasında şiire devam etmek, kopmamak, inatla sürdürmek çok önemli. Başlangıç noktası ölüm olsa da zamanla gelişen olaylar karşısında sizi şiire bağlayan etkenler çoğalıyor, gelişiyor, değişiyor. Dünyanın bin bir türlü hali var. O zaman ölüm olayına şiir yazmışım, ölüm etkili olmuş, yıllar sonra mesela aşık olmuşum, sevdalanmışım, öyle yazmışım…
Bu soru bana 1995 yılında Kültür Bakanlığı’na kaydım sırasında da soruldu. Oradaki uzman kişiler sordular. Şiire başlamanızda en etkin olay nedir diye.
“Karaman’da Ararsan” isimli şiirinizde Kırmahalle, Aktekke, Yunus Emre, İmaret gibi doğup büyüdüğünüz bu topraklara ait kelime ve kavramlara yer veriyorsunuz. Geleneklerinize ve bu topraklara bağlı mısınız ve mısralarınızda genelde bu bağlılığı göz önünde bulundurur musunuz?
Güzel bir şiirdir “Karaman’da Ararsan”. Tertemiz sade bir şiir bu. Toprağıma ve geleneklerime elbette bağlıyım. Her sanatçı, her yazar, her şair bağlıdır. Kendisi yaşadığı bölgedeki kaynaklardan beslenir, şiirini de bu kaynaklardan besler. Mesela Yaşar Kemal’in romanlarında Çukurova motifleri görülür. Cengiz Aytmatov’da bu görülür. Cemile romanında, Cengizhan’a Küsen Bulut’ta yaşadığı bölgenin kültürü, gelenekleri yansır romanlarına, satırlara. Hemen Boranlı İstasyonu gelir aklıma mesela. Şairlere bakarsak aynı durum yine görülür. Karacaoğlan’da açık-seçik görülür mesela. Yavuz Bülent Bakiler’in Sivaslı Çocuklar şiirinde kendi kültürü, gelenekleri görülür. Rahmetli Feyzi Halıcı üstat birçok şiir yazmış Konya’ya, Selçukya’ya. Akyokuş, İstanbul Caddesi, Mevlâna, Meram’ın güzellikleri yansır şiirlerine. Yine Karamanlı şairimiz (rahmetle analım) Bekir Sıtkı Erdoğan’ın Karamana Hasretliğim şiiri. Ermenekli şairimiz Ahmet Tufan Şentürk yine Torosların güzelliklerinden beslenmiş, Torosların imgeleri düşmüştür şiirlerine. karaman Kalesi düşmüştür. Benim şiirlerimde de görülmesi, bahsettiğiniz bu motiflerin şiirime düşmesi bizim bu topraklara, sadık oluğumuzu gösterir. Bu değerlerden beslendiğimizi, tabi ki de bağlılığımızı gösterir, ortaya koyar. Karaman şiirlerimde bunlar daha ön plana çıkar. Tabi bunlar coğrafi değerler gibi manevi değerler de olabilir. Edebiyatta, şiirde hatta sinemada bile geleneklerden beslenmek gerekir. Değerlerden yararlanmamak yabancılaşmak olur.
Sizin bir de “İstanbul Sevdası” diye bir şiiriniz var. Bu şiirde ise, biraz önce bahsettiğimiz gelenek ve toprağa bağlılık kavramına aykırı gibi duran mısralar var. İstanbul güzellemesi yapıyor ve bir özlemi ortaya koyuyorsunuz. Bu noktada, “Bir ayağınız bu topraklarda sabitkadem dururken diğer ayağınızla serbestçe dolaşmak” tabirini sizin için de kullanabilir miyiz?
Şimdi biraz yelpazeyi açmamız, biraz geniş düşünmemiz lazım. Evet Karaman doğduğumuz, büyüdüğümüz havasını soluduğumuz, suyunu içtiğimiz yer. Durum böyle olsa da İstanbul’a şiir yazamamak olamaz. İstanbul dünyanın incisi. Hangi şair İstanbul’a şiir yazmadı ki. Aşık Veysel bile şiir yazmış İstanbul’a.
“Edipler şairler yetişmiş sen de
Ehli aşklar yanmış, tutuşmuş sen de
Bir aciz kimseyim, Veysel’im ben de
Seversen olayım. Yarin İstanbul.” demiş
Yahya Kemal’den, Feyzi Halıcı’ya , Necip Fazıl’dan Orhan Veli, Atilla İlhan, Ümit Yaşar Oğuzcan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Sunay Akın’a hep İstanbul’a methiyeler yazmışlar. Yakinen tanıdığım günümüz şairleri Eskişehirli değerli büyüğüm Şair İbrahim Sağır, İsmet Bora Binatlı, Rabia Barış onlar da İstanbul’a şiir yazmışlardır.
Feyzi Halıcı… Konyalı bir değeli şairimiz …İstanbul’a o da şiir, hatta şiirler yazmıştır İstanbul’a.
Dedim ya İstanbul dünyanın incisi. Yedi tepeli şehir. İki kıtayı birbirine bağlayan güzide şehir. Her şairi, yazarı büyülemiş. Buraya şiir yazmamak olmaz. Ki ben defalarca gittim. Muhtelif yerlerinde bulundum. Şiir etkinliklerine, kültür faaliyetlerine katıldım. Güzelliğini gördüm. İstanbul bizim şehrimiz. Ne kadar yazsak azdır bence. İstanbul hak ediyor bunu, Ankara İzmir hak ediyor. Benim İstanbul Sevdası şiirimde güzel bir şiirdir. Benzetmeleri güzel kurduğum bir Şehrengiz.
Hatta geçtiğimiz yıllarda Kadıköy Belediyesinin bir beste yarışmasında ‘Kadıköy’ün Kumral Kızı’ isimli şarkı yaptık. Sözlerini ben yazdım, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Murat Demirhan besteledi. Hicaz bir şarkı oldu ve yarışmada ödül aldı.
Bir yerde şöyle bir cümle okumuştum; “Batı toplumlarında dönüşümler düşünce eserleriyle oluşur, Doğu toplumlarında ise şiirle. Doğu toplumları şiirle, yani heyecanla yaşar.” Bizler de Doğu ikliminin insanlarıyız. Size göre şiirin gücü ve toplum üzerindeki etkisi nedir?
Türk milleti başta asker bir millet, sonra şair bir millettir. Başka hiçbir millette olmayan milli bir kültür mirasımız var. Biz de şiirin gücü ya da sözün gücü önemlidir, etkilidir. İnsanın ruhunu etkileyen sözlerin başında şiir gelir. Şiirin toplum içerisinde ne kadar önemli bir yeri olduğunu hepiniz biliriz. Şiir, toplumsal hayatın temel öğesi olup, dilin ve insanın özüdür. Yunus Emre olmasa sevgiyi, hoşgörüyü, Âşık Paşa olmasa birlik fikrini, mübarek gecelerimizde okuyup okuttuğumuz, halk arasında mevlidin yazarı Süleyman Çelebi olmasa Peygamber sevgisini Türk milleti olarak zihnimize kim nakşedecekti, kim kazıyacaktı? Aşık Paşa olmasa, Ali Şir Nevai olmasa… Hürriyet kavramını abideleştiren Nâmık Kemal’i nasıl unuturuz. İstiklâl mücadelemizi vicdanlarımıza bir daha silinmemek üzere kazıyan millî şairimiz Mehmet Âkif değil midir? Türk milleti olarak Orta Asya’dan beri sevincimizi, üzüntümüzü, savaşlarımızı, şiirlere dökmüşüz, şiirlerle anlatmışız.
Geçtiğimiz yıllarda, yani Çanakkale zaferi yıl dönümlerinde birçok Çanakkale şiirleri, kahramanlık şiirleri kitapları veya antolojileri çıktı, çıkarıldı. Çanakkale şiirleri bu kitaplarda toplandı. Demek ki şiirin gücü ile bu sevincimiz perçinlenmiş oluyor. Şiir yüreğimizi kabartan duygu olunca şiirin sihirli gücünden, şiirin ritmik yapısından yada hamasi duygusundan faydalanıyoruz.
Şiirlerinizi bildiğim kadarıyla hece vezni ile yazıyorsunuz. Bunun yanında 2008 yılında kaleme aldığınız bir makalede Divan Şiiri’ne ve dolayısıyla Aruz’a olan hayranlığınızı da dile getiriyorsunuz. Türk şiirini bir bütün olarak mı değerlendirmeliyiz ve aruzla şiir yazma denemeleriniz var mı?
Aruz şiiri çok kıymetli. Bazı kaynaklar Dedem Korkut’ta aruz kalıplarının görüldüğünü söylerler. Bazı kaynaklar Fars kültüründen geldiğini savunurlar. Yüzyıllarca aruz kalıplarını kullanmışız. Mersiyeler, Mesneviler, Gazeller yazmışız. Üstatlarımız güzel eserler vermişler. Hatta bakın İstiklal Marşımız da aruzla yazılmış. Fuzuli, Baki, Yahya Kemal çok güzel örnekler ortaya koymuşlar. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Mehmet Turan Yarar hoca aruz kalıplarını günümüz Türkçesine uygulamış önemli bir şairimiz. Başarılı da olmuş. Bu gün de yazan arkadaşlar var. Aruz bitmiştir diyemeyiz. Ama hece şiiride bizim mili mirasımız. Halkımız hece şiirlerini seviyor. Benim aruz denemelerim oldu, olmakta. Ses akustiği olarak çok sağlam oluyor. Hatta bir aruz şiirim Klasik Türk Musikisi formunda bestelendi. Bu konuda yarım-yamalak olan çalışmalarım da var. Ama hece vezni ile yazdığım şiirlerimden aldığım lezzeti aruzdaki şiirlerde bulamadım. Belki şu an bulamadım. Kim bilir. Bazı şiirlerim tam gönlüme göre olmadı yani. Belki bir zamanı vardır aruz yazmak için. Belki de aruz için biraz daha olgunlaşmak gerekiyor.
Siz aynı zamanda Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) Karaman İl Temsilciliği görevini yürütüyorsunuz. Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde düzenlenen etkinliklere katılım sağladığınızı da görüyor, takip ediyoruz. Bazı şehirlerle artık bütünleşmiş bir takım organizasyonlar var. Örneğin, Elazığ’daki Hazar Şiir Akşamları, Sakarya’daki Sapanca Şiir Akşamları gibi. Karaman, Yunus Emre’nin şehri. Yunus’un yanı sıra Bekir Sıtkı Erdoğan var, Karamanlı şair Kenzi var, Aşık Gufrani var, yaşayan şair ve aşıklarımız var. Karaman için de böyle bir hayaliniz ya da girişiminiz var mı sizin? İsmi Larende olur, Yunus Emre olur. Karaman’da uluslararası şiir şöleni düzenlemek ve bunu geleneksel hale getirmek mümkün mü?
Çok haklısınız. Karaman böyle bir etkinliği fazlasıyla ediyor. Karaman Yunus’un yurdu, Karamanoğlu diyarı. Kenzi, Gufrani gibi güçlü aşık ve ozanların yanında A.Tufan Şentürk, Mehmet Çınarlı, Bekir Sıtkı Erdoğan gibi Türk edebiyatında önemli yerleri olan şairlerimizin yetiştiği bir belde. Biz İLESAM olarak genel merkezin de dernekleri ile 2016 yılında "Karaman Türk Dili Edebiyatçılar buluşması" başlattık. Birincisinde tüm Karamanlı edebiyatçılarımız katıldı. İkincisinde ve üçüncüsünde İLESAM genel merkezinin destekleri ile yurt genelinden şairler katıldı. İki yıldır da bu etkinliğe istemeyerek ara verdik. Bu faaliyetimiz salgın hastalık kısıtlamaları sona erdikten sonra büyüyerek devam edecek diye umut ediyoruz.
Hikmet ELİTAŞ ile şiire dair…
En sevdiğiniz şiiriniz?
Tüm şiirlerimi seviyorum. Tıpkı evlat sevgisi gibi. Ayırt etmek çok zor.
En beğendiğiniz bestelenmiş şiiriniz?
Benim şiirlerim hece vezni ile olunca beğeniliyor. Durakları, kafiyesi ve anlatım da sağlam olursa tabi müzik kalıplarına tam oturuyor. Ses ritmini de yakalarsak bestekârlar beğeniyorlar. 40 civarı şiirim bu günkü çeşitli bestekârlarca bestelendi. Bazıları çeşitli sanatçılarca okundu. Bazıları amatör korolarda seslendirildi ve seslendirilmekte. Birkaç tanesi TRT repertuarına girdi. Birkaç tane daha gönderildi. Bazıları da nota kâğıtlarında kaldı. Bunların usulünü, makamını biliyoruz ama müziğini, ritmini bilmiyorum. Güzel olduğunu, sanat ehli sanatçılarca söylendiği zaman anlıyoruz. O zaman ortaya çıkıyor. Böyle olunca şu daha güzel diyemiyoruz. Ama güzel şeyler oluyor. Şiir notalara döküldüğü zaman daha farklı bir duygu yansıtıyor. Bestekârın kabiliyeti de önemli tabii.
En beğendiğiniz bestekâr?
Günümüz bestekârlarının hepsi çalışkan üretken. Geçmişte Sadettin Kaynak.
En çok okuduğunuz şair?
Necip Fazıl’ın Çilesini okudum. Okumak lazım bu kitabı. Arif Nihat Asya, Abdurrahim Karakoç’un tüm kitapları, zor olsa da Mehmet Akif… Faruk Nafiz’in Akarsu kitabını buldum 1936 basımı, sahaftan. Feyzi Halıcı’yı okudum. Bir de edebiyatımızda yer etmiş şiirler var. Onları okuyoruz, irdeliyoruz. Bir daha okuyoruz. Şiiri nasıl kurmuş diye. Cumhuriyet dönemi şairlerimizin şiirleri. Yahya Kemal’den Ataol Behramoğlu’na ve Nurullah Genç’e kadar… Dağlarca’dan Cemal Safi’ye kadar..
En sevdiğiniz şiir?
İstiklal Marşı
En beğendiğiniz mısra?
İstiklal Marşımızın tamamı
Teşekkür eder, saygılar sunarız..
Ben de teşekkür ederim.
Bir şehrin en büyük şansı bir şairin gönlüne konuk olması, bir şehrin en büyük bahtsızlığı da şairden ve dolayısı ile şiirden yoksun olmasıdır belki. Bazı şairler vardır, yaşadıkları şehrin aynası gibidir. Yapılan en büyük camileri, kazılan en küçük mezarları, kurulan en renkli pazarları, yürünen en karmaşık sokakları, yaşanan en güzel sevdaları, duyulan en tarifsiz acıları bir ayna gibi yansıtırlar dizelerinde. Bizim de ne mutlu ki; şehrimize ayna, duygularımıza tercüman olan şairlerimiz var. “Toprağımıza ve geleneklerimize bağlıyız” diyen Hikmet Elitaş gibi. Âşık, şair ve yazar Elitaş Hoca ile Karaman, şiir ve edebiyat üzerine bir söyleşi yaptık.
Hayatın sırrını mısralara sığdırmak!
Şairliği; “İnsanın, dünyanın, yurdun, kurdun, kuşun haberini yürek çantasına koyup, bir seher vaktinde yahut gecenin tam ortasında insanlara taşımak” olarak nitelendiriyor Nazım. Siz ne dersiniz? Şairlik, kendi duygularımızın yanı sıra başkalarının duygularını da yüklenmek ve onları adrese teslim etmek midir bir nevi?
Doğru der Büyük Usta… Umulmadık, beklenmedik bir zamanda gelir bazen şiir. Gece yarısı da olur, seher vakti de olur. Ve şiirde okuyan herkes kendinden bir şey bulmalı. Hatta ki şiiri okuyan benim için yazılmış ya da benim düşündüğüm gibi demeli, diyebilmeli. Okuyucu olan herkesin bir penceresi olabileceği düşünülmeli, en etkili ve en belirgin pencereden bakabilmelidir şair. Yani her okuyan kendinden bir şeyler bulmalı şiirde.. İşte o zaman başkalarının duygularına ortak olursunuz. Önemli olan bir husus da k şiirde kullanılacak kelimeler, ne bir fazla ne bir eksik olmamalı, kelimeler arasındaki ilişki çok iyi hesaplanmalıdır.
Şairlik için “Mutsuz adam işi” nitelemesi yapılır. Sizin de hayatınızda sizi hüzünlendiren ve telafisi pek de mümkün olmayan büyük kayıplar yaşanmış. Henüz çocuk sayılabilecek bir yaşta babanızı ve ağabeyinizi kaybettiğinizi biliyoruz. Bir şiirinizde, “Yıllarca dost oldum hicrana, gama. Bir gençliği heba ettik zamana.” diyorsunuz. O yaşlarda karşı karşıya kaldığınız bu acı tablo sizin düşünce dünyanızı ve duygularınızı nasıl etkiledi? Sanat hayatınızın başlangıç noktası orası mıdır?
Edebiyat bilimciler veya halk bilimciler bu konunun üzerinde dururlar. Yani, NASIL BAŞLADINIZ? sorusu üzerinde. Verilen cevapları tasnif ederler. Mesela, ölüm, göç, doğal afetler, sevmek, ayrılmak gibi… Hatta halk ozanlığı geleneğinde bade içmek vardır. Kişiye rüyasında bade sunulur. Sonrasında kendisine şairlik vasfı, şiir söyleme vasfı indirilmiş veya giydirilmiş olur.
Sorunuzdaki ölüm olayı benim şiire başlamamda etkili oldu tabi... Zor günlerdi. İnsanın duygusu da etkileniyor, düşünce dünyası da. Yaşamı alt üst oluyor. Ama sonrasında şiire devam etmek, kopmamak, inatla sürdürmek çok önemli. Başlangıç noktası ölüm olsa da zamanla gelişen olaylar karşısında sizi şiire bağlayan etkenler çoğalıyor, gelişiyor, değişiyor. Dünyanın bin bir türlü hali var. O zaman ölüm olayına şiir yazmışım, ölüm etkili olmuş, yıllar sonra mesela aşık olmuşum, sevdalanmışım, öyle yazmışım…
Bu soru bana 1995 yılında Kültür Bakanlığı’na kaydım sırasında da soruldu. Oradaki uzman kişiler sordular. Şiire başlamanızda en etkin olay nedir diye.
“Karaman’da Ararsan” isimli şiirinizde Kırmahalle, Aktekke, Yunus Emre, İmaret gibi doğup büyüdüğünüz bu topraklara ait kelime ve kavramlara yer veriyorsunuz. Geleneklerinize ve bu topraklara bağlı mısınız ve mısralarınızda genelde bu bağlılığı göz önünde bulundurur musunuz?
Güzel bir şiirdir “Karaman’da Ararsan”. Tertemiz sade bir şiir bu. Toprağıma ve geleneklerime elbette bağlıyım. Her sanatçı, her yazar, her şair bağlıdır. Kendisi yaşadığı bölgedeki kaynaklardan beslenir, şiirini de bu kaynaklardan besler. Mesela Yaşar Kemal’in romanlarında Çukurova motifleri görülür. Cengiz Aytmatov’da bu görülür. Cemile romanında, Cengizhan’a Küsen Bulut’ta yaşadığı bölgenin kültürü, gelenekleri yansır romanlarına, satırlara. Hemen Boranlı İstasyonu gelir aklıma mesela. Şairlere bakarsak aynı durum yine görülür. Karacaoğlan’da açık-seçik görülür mesela. Yavuz Bülent Bakiler’in Sivaslı Çocuklar şiirinde kendi kültürü, gelenekleri görülür. Rahmetli Feyzi Halıcı üstat birçok şiir yazmış Konya’ya, Selçukya’ya. Akyokuş, İstanbul Caddesi, Mevlâna, Meram’ın güzellikleri yansır şiirlerine. Yine Karamanlı şairimiz (rahmetle analım) Bekir Sıtkı Erdoğan’ın Karamana Hasretliğim şiiri. Ermenekli şairimiz Ahmet Tufan Şentürk yine Torosların güzelliklerinden beslenmiş, Torosların imgeleri düşmüştür şiirlerine. karaman Kalesi düşmüştür. Benim şiirlerimde de görülmesi, bahsettiğiniz bu motiflerin şiirime düşmesi bizim bu topraklara, sadık oluğumuzu gösterir. Bu değerlerden beslendiğimizi, tabi ki de bağlılığımızı gösterir, ortaya koyar. Karaman şiirlerimde bunlar daha ön plana çıkar. Tabi bunlar coğrafi değerler gibi manevi değerler de olabilir. Edebiyatta, şiirde hatta sinemada bile geleneklerden beslenmek gerekir. Değerlerden yararlanmamak yabancılaşmak olur.
Sizin bir de “İstanbul Sevdası” diye bir şiiriniz var. Bu şiirde ise, biraz önce bahsettiğimiz gelenek ve toprağa bağlılık kavramına aykırı gibi duran mısralar var. İstanbul güzellemesi yapıyor ve bir özlemi ortaya koyuyorsunuz. Bu noktada, “Bir ayağınız bu topraklarda sabitkadem dururken diğer ayağınızla serbestçe dolaşmak” tabirini sizin için de kullanabilir miyiz?
Şimdi biraz yelpazeyi açmamız, biraz geniş düşünmemiz lazım. Evet Karaman doğduğumuz, büyüdüğümüz havasını soluduğumuz, suyunu içtiğimiz yer. Durum böyle olsa da İstanbul’a şiir yazamamak olamaz. İstanbul dünyanın incisi. Hangi şair İstanbul’a şiir yazmadı ki. Aşık Veysel bile şiir yazmış İstanbul’a.
“Edipler şairler yetişmiş sen de
Ehli aşklar yanmış, tutuşmuş sen de
Bir aciz kimseyim, Veysel’im ben de
Seversen olayım. Yarin İstanbul.” demiş
Yahya Kemal’den, Feyzi Halıcı’ya , Necip Fazıl’dan Orhan Veli, Atilla İlhan, Ümit Yaşar Oğuzcan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Sunay Akın’a hep İstanbul’a methiyeler yazmışlar. Yakinen tanıdığım günümüz şairleri Eskişehirli değerli büyüğüm Şair İbrahim Sağır, İsmet Bora Binatlı, Rabia Barış onlar da İstanbul’a şiir yazmışlardır.
Feyzi Halıcı… Konyalı bir değeli şairimiz …İstanbul’a o da şiir, hatta şiirler yazmıştır İstanbul’a.
Dedim ya İstanbul dünyanın incisi. Yedi tepeli şehir. İki kıtayı birbirine bağlayan güzide şehir. Her şairi, yazarı büyülemiş. Buraya şiir yazmamak olmaz. Ki ben defalarca gittim. Muhtelif yerlerinde bulundum. Şiir etkinliklerine, kültür faaliyetlerine katıldım. Güzelliğini gördüm. İstanbul bizim şehrimiz. Ne kadar yazsak azdır bence. İstanbul hak ediyor bunu, Ankara İzmir hak ediyor. Benim İstanbul Sevdası şiirimde güzel bir şiirdir. Benzetmeleri güzel kurduğum bir Şehrengiz.
Hatta geçtiğimiz yıllarda Kadıköy Belediyesinin bir beste yarışmasında ‘Kadıköy’ün Kumral Kızı’ isimli şarkı yaptık. Sözlerini ben yazdım, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Murat Demirhan besteledi. Hicaz bir şarkı oldu ve yarışmada ödül aldı.
Bir yerde şöyle bir cümle okumuştum; “Batı toplumlarında dönüşümler düşünce eserleriyle oluşur, Doğu toplumlarında ise şiirle. Doğu toplumları şiirle, yani heyecanla yaşar.” Bizler de Doğu ikliminin insanlarıyız. Size göre şiirin gücü ve toplum üzerindeki etkisi nedir?
Türk milleti başta asker bir millet, sonra şair bir millettir. Başka hiçbir millette olmayan milli bir kültür mirasımız var. Biz de şiirin gücü ya da sözün gücü önemlidir, etkilidir. İnsanın ruhunu etkileyen sözlerin başında şiir gelir. Şiirin toplum içerisinde ne kadar önemli bir yeri olduğunu hepiniz biliriz. Şiir, toplumsal hayatın temel öğesi olup, dilin ve insanın özüdür. Yunus Emre olmasa sevgiyi, hoşgörüyü, Âşık Paşa olmasa birlik fikrini, mübarek gecelerimizde okuyup okuttuğumuz, halk arasında mevlidin yazarı Süleyman Çelebi olmasa Peygamber sevgisini Türk milleti olarak zihnimize kim nakşedecekti, kim kazıyacaktı? Aşık Paşa olmasa, Ali Şir Nevai olmasa… Hürriyet kavramını abideleştiren Nâmık Kemal’i nasıl unuturuz. İstiklâl mücadelemizi vicdanlarımıza bir daha silinmemek üzere kazıyan millî şairimiz Mehmet Âkif değil midir? Türk milleti olarak Orta Asya’dan beri sevincimizi, üzüntümüzü, savaşlarımızı, şiirlere dökmüşüz, şiirlerle anlatmışız.
Geçtiğimiz yıllarda, yani Çanakkale zaferi yıl dönümlerinde birçok Çanakkale şiirleri, kahramanlık şiirleri kitapları veya antolojileri çıktı, çıkarıldı. Çanakkale şiirleri bu kitaplarda toplandı. Demek ki şiirin gücü ile bu sevincimiz perçinlenmiş oluyor. Şiir yüreğimizi kabartan duygu olunca şiirin sihirli gücünden, şiirin ritmik yapısından yada hamasi duygusundan faydalanıyoruz.
Şiirlerinizi bildiğim kadarıyla hece vezni ile yazıyorsunuz. Bunun yanında 2008 yılında kaleme aldığınız bir makalede Divan Şiiri’ne ve dolayısıyla Aruz’a olan hayranlığınızı da dile getiriyorsunuz. Türk şiirini bir bütün olarak mı değerlendirmeliyiz ve aruzla şiir yazma denemeleriniz var mı?
Aruz şiiri çok kıymetli. Bazı kaynaklar Dedem Korkut’ta aruz kalıplarının görüldüğünü söylerler. Bazı kaynaklar Fars kültüründen geldiğini savunurlar. Yüzyıllarca aruz kalıplarını kullanmışız. Mersiyeler, Mesneviler, Gazeller yazmışız. Üstatlarımız güzel eserler vermişler. Hatta bakın İstiklal Marşımız da aruzla yazılmış. Fuzuli, Baki, Yahya Kemal çok güzel örnekler ortaya koymuşlar. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Mehmet Turan Yarar hoca aruz kalıplarını günümüz Türkçesine uygulamış önemli bir şairimiz. Başarılı da olmuş. Bu gün de yazan arkadaşlar var. Aruz bitmiştir diyemeyiz. Ama hece şiiride bizim mili mirasımız. Halkımız hece şiirlerini seviyor. Benim aruz denemelerim oldu, olmakta. Ses akustiği olarak çok sağlam oluyor. Hatta bir aruz şiirim Klasik Türk Musikisi formunda bestelendi. Bu konuda yarım-yamalak olan çalışmalarım da var. Ama hece vezni ile yazdığım şiirlerimden aldığım lezzeti aruzdaki şiirlerde bulamadım. Belki şu an bulamadım. Kim bilir. Bazı şiirlerim tam gönlüme göre olmadı yani. Belki bir zamanı vardır aruz yazmak için. Belki de aruz için biraz daha olgunlaşmak gerekiyor.
Siz aynı zamanda Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) Karaman İl Temsilciliği görevini yürütüyorsunuz. Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde düzenlenen etkinliklere katılım sağladığınızı da görüyor, takip ediyoruz. Bazı şehirlerle artık bütünleşmiş bir takım organizasyonlar var. Örneğin, Elazığ’daki Hazar Şiir Akşamları, Sakarya’daki Sapanca Şiir Akşamları gibi. Karaman, Yunus Emre’nin şehri. Yunus’un yanı sıra Bekir Sıtkı Erdoğan var, Karamanlı şair Kenzi var, Aşık Gufrani var, yaşayan şair ve aşıklarımız var. Karaman için de böyle bir hayaliniz ya da girişiminiz var mı sizin? İsmi Larende olur, Yunus Emre olur. Karaman’da uluslararası şiir şöleni düzenlemek ve bunu geleneksel hale getirmek mümkün mü?
Çok haklısınız. Karaman böyle bir etkinliği fazlasıyla ediyor. Karaman Yunus’un yurdu, Karamanoğlu diyarı. Kenzi, Gufrani gibi güçlü aşık ve ozanların yanında A.Tufan Şentürk, Mehmet Çınarlı, Bekir Sıtkı Erdoğan gibi Türk edebiyatında önemli yerleri olan şairlerimizin yetiştiği bir belde. Biz İLESAM olarak genel merkezin de dernekleri ile 2016 yılında "Karaman Türk Dili Edebiyatçılar buluşması" başlattık. Birincisinde tüm Karamanlı edebiyatçılarımız katıldı. İkincisinde ve üçüncüsünde İLESAM genel merkezinin destekleri ile yurt genelinden şairler katıldı. İki yıldır da bu etkinliğe istemeyerek ara verdik. Bu faaliyetimiz salgın hastalık kısıtlamaları sona erdikten sonra büyüyerek devam edecek diye umut ediyoruz.
Hikmet ELİTAŞ ile şiire dair…
En sevdiğiniz şiiriniz?
Tüm şiirlerimi seviyorum. Tıpkı evlat sevgisi gibi. Ayırt etmek çok zor.
En beğendiğiniz bestelenmiş şiiriniz?
Benim şiirlerim hece vezni ile olunca beğeniliyor. Durakları, kafiyesi ve anlatım da sağlam olursa tabi müzik kalıplarına tam oturuyor. Ses ritmini de yakalarsak bestekârlar beğeniyorlar. 40 civarı şiirim bu günkü çeşitli bestekârlarca bestelendi. Bazıları çeşitli sanatçılarca okundu. Bazıları amatör korolarda seslendirildi ve seslendirilmekte. Birkaç tanesi TRT repertuarına girdi. Birkaç tane daha gönderildi. Bazıları da nota kâğıtlarında kaldı. Bunların usulünü, makamını biliyoruz ama müziğini, ritmini bilmiyorum. Güzel olduğunu, sanat ehli sanatçılarca söylendiği zaman anlıyoruz. O zaman ortaya çıkıyor. Böyle olunca şu daha güzel diyemiyoruz. Ama güzel şeyler oluyor. Şiir notalara döküldüğü zaman daha farklı bir duygu yansıtıyor. Bestekârın kabiliyeti de önemli tabii.
En beğendiğiniz bestekâr?
Günümüz bestekârlarının hepsi çalışkan üretken. Geçmişte Sadettin Kaynak.
En çok okuduğunuz şair?
Necip Fazıl’ın Çilesini okudum. Okumak lazım bu kitabı. Arif Nihat Asya, Abdurrahim Karakoç’un tüm kitapları, zor olsa da Mehmet Akif… Faruk Nafiz’in Akarsu kitabını buldum 1936 basımı, sahaftan. Feyzi Halıcı’yı okudum. Bir de edebiyatımızda yer etmiş şiirler var. Onları okuyoruz, irdeliyoruz. Bir daha okuyoruz. Şiiri nasıl kurmuş diye. Cumhuriyet dönemi şairlerimizin şiirleri. Yahya Kemal’den Ataol Behramoğlu’na ve Nurullah Genç’e kadar… Dağlarca’dan Cemal Safi’ye kadar..
En sevdiğiniz şiir?
İstiklal Marşı
En beğendiğiniz mısra?
İstiklal Marşımızın tamamı
Teşekkür eder, saygılar sunarız..
Ben de teşekkür ederim.