İki yıl önce öğrencilerim ile birlikte Çanakkale’ye bir gezi düzenledim. İstedim ki öğrencilerim, Yarbay Mustafa Kemal’in, kaderini değiştirdiği topraklarda bulunsun, Kemalyeri’ni, Koca Seyit’in denize baktığı yeri, binlerce şehidimizi ve tüm dünyaya imanın imkândan üstün olduğunu gösteren, bedenlerini toprak, o toprağı bize vatan olarak bırakan canları ziyaret ederek, görevlerini yerine getirsinler.
Ömürleri boyunca unutmayacakları anıları heybelerine koyan öğrencilerim ile dönüş yolunda Bursa’ya gitmiş, özellikle gezimizi Bursa Ulu Cami ile taçlandırmıştık.
Osmanlı İmparatorluğunun dördüncü padişahı Yıldırım Beyazıt Han, 1396 yılında haçlılar ile yaptığı Niğbolu Savaşını kazanması durumunda Bursa’ya yirmi cami yaptırmayı vaat etmiş, seferi kazanınca da Emir Sultan’ın tavsiyesi ile yirmi cami yerine yirmi kubbeli bu yapıyı Allah’a şükür nişanesi olarak üç yılda yaptırmıştır.
Ulu cami yapılış vaadinden, açıldığı gün Somuncu Baba’nın sırrının ifşa edilmesine, ilk müezzininin Üftade Hazretlerinin olmasından, Süleyman Çelebi’nin bu camide hayatının sonuna kadar imamlık yapmasından bahsedecek olursam sanırım bu yazı uzar gider.
Asıl başlığımıza dönecek olursam, caminin duvarlarında 21 hattat tarafından yapılan 45 levha ve 87 duvar yazısı bulunmaktadır. Bu hat resimleri içerisinde dört tane vav harfi tezhip sanatı ile süslenmiş, ucuna lale motifi işlenmiş ve ortalarında İttaku'l- Vâvat hadisi yazılmıştır. Cami duvarlarında vav harfi özellikle işlenmiştir, hatta halk arasında Hızır Aleyhisselam’ın bu camide bulunan vav harflerinden birinin önünde namaz kıldığı rivayet edilir.
Hat sanatında Lale Allah’ı (c.c.) sembolize etmekte, Vav harfi ise Allah’ın “Vahid” ismini ve birliği simgelemektedir. Ebced hesabında 6 rakamına denk gelen Vav, imanın 6 şartını temsil ettiği söylenir. İnsanın secdedeki hali ile ceninin anne karnındaki halini anımsatan Vav, aynı zamanda iki cümleyi birbirine bağlamak içinde kullanılır.
Bu hattın ibadet edilen, secdeye varılan, semaya duaların gönderildiği bu yirmi kubbeli büyük caminin duvarlarına asılması boşuna değildir. Hz. Muhammet, konuşmalarında birçok defa Vavlardan sakınmak gerektiğini söylemiştir.
Peki, nedir bu dört vav: Vakıf, veraset, velayet, vasiyet.
(Rehberimiz, vali, vekil, valide ve vallahi yemini olarak söylese de resmi kaynaklarda yaptığım araştırmalar sonucu daha genel bir başlık altında toplamak bana doğru geldi. )
Peygamber efendimiz, vav harfi ile başlayan işlerin, büyük sorumluluk gerektirdiği, ihtiyaç olmadığı halde bu mesleklere insanların yönelmemesini tavsiye etmiştir. Hakkıyla yapılmayacaksa uzak durulacak mesleklerdi.
Yazımı vavlı bir hikâye ile bitirmek istiyorum…
Osmanlı Devleti’nin en büyük hat sanatı ustalarından biri Hafız Osman’dır. Hafız Osman, emekli olduktan sonra kafa dinlemek için o devrin en sakin semtlerinden biri olan Üsküdar’a yerleşir. Fırtınalı bir günde kayıkla Beşiktaş’a geçmek ister. Sahilden bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hafız Osman, yanına para almayı unuttuğunu fark eder. Tabii artık çok geçtir. Bir çare gelir aklına… Kayıkçıya “Efendi, yanımda param yok, ben sana bir ‘vav’ yazayım; bunu sahaflara götür, karşılığını alırsın.” der. Kayıkçı, yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır. Bir zaman sonra kayıkçının yolu sahaflara düşer. Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlara alınıp satılıyor; cebindeki yazıyı hatırlar ve satıcıya götürür. Satıcı yazıyı alır almaz, ‘Hafız Osman Vav’ı’ diyerek açık artırmaya başlar. Sonunda çok iyi bir fiyata satar. Kayıkçı, bir haftalık kazancından daha fazlasını bu ‘vav’ ile kazanmıştır. Gel gelelim, bir gün Hafız Osman karşıya geçmek istediğinde yine aynı kayıkçıyla karşılaşır. Yol bitmek üzereyken ücretler toplanır. Hafız Osman da parayı kayıkçıya uzatır. Kayıkçı, “Efendi, para istemez; sen bir ‘vav’ yaz yeter.” der. Hafız Osman, tebessüm ederek cevap verir kayıkçıya: “Efendi, o ‘vav’ her zaman yazılmaz. Sen dua et, başka bir gün para kesemi yine evde unutayım…